Temmuz 2016



Şehrâm Nâzırî , tüm Ortadoğu’ya sesiyle hayat vermiş, 1949 Kermanşah doğumlu bir sanatçı. İran klasik müziğinin sayılı ve saygın ustalarından. Özel bir yorumcu ve eşsiz bir müzisyen. İran’da Kürt bir anne ve babadan doğmuş müthiş gırtlaklı bir müzik azizi. Kamkars grubuyla birleştirdiği nefesi ve ‘sarsıcı’ eserlerine nakşettiği derin ruh; onu daha şimdiden dünya müzik literatürüne geçmiş bir müzik adamı haline getirmiştir.

İnanış odur ki, Nâzırî ‘nin sesini duyanlar, acem diyarının masalına koşulsuz dâhil olmuş sayılırlar.

“ Nâzırî ‘nin hançeresinden üflediği ateş; Mezopotamya’nın binlerce yıllık kadim hüznünden damıtılmıştır, yakıcılığı bundandır ve aynı dil’in söylediğidir aslında ondan duyduğumuz her nefes.”





Adı her ne kadar ingilizce shahram nazeri şeklinde yazılsa da (orijinal dili olan Farsça’da ve elbette ki Türkçe ve Kürtçede de) okunuşu Şehrâm Nâzırî şeklindedir. Biraz etimolojik olarak olaya bakarsak: şeh = şâh kelimesinin muhaffef şeklidir ve şâh anlamına gelir. Yani hükümdar, kral, imparator. Nâzırî; nâzır kelimesine aidiyet eki olan –î ekinin getirilmesiyle oluşmuştur. –î Kürtçe’de oralı, ordan, oraya ait anlamlarına taşır.

Şehrâm Nâzırî kullanımı üzerinde anlaştıktan sonra şunlar söylenilebilir: şehrâm nâzırî 1949 yılında iran’ın kirmanşâh eyaletinde dünyaya gelmiştir. ilk müzik eğitimini ailesinde alan nâzırî, henüz 8 yaşında “sufi ensembles” adlı gruba girmeyi başarmıştır. 11 yaşında iran televizyonunda sahne alan nâzırî, bunun hemen ardından geleneksel “redif” repertuarına dair eğitim almıştır. ilerleyen yaşlarında sufizme dair merakı iyiden iyiye artan nâzırî’nin önünde okyanus gibi bir literatür olduğunu bilmenizi isterim. bunların başında mevlevî literatürü gelmektedir ki mevlevîlik müzik ile birlikte anılmıştır daima. Feridüddin atar, Mevlânâ celâleddîn ve hafız i şîrâzî gibi filozofların eserlerine merak salan nâzırî, aynı zamanda iran’da bir gelenek olan “tasnif” türünde de eğitim almaya yönelmiştir.

İşte bu yönelişten sonra şehrâm nâzırî’nin hayatına üstad Abdullah devâmî dahil ve müdahil olmuş, akabinde Abdülali vezîrî, Celâl zülfünûn, ve son olarak çoook büyük üstad Muhammed rıza şeceryan kendisine hocalık yapmıştır. kendisi üzerinde en büyük etkiyi yapan da hiç şüphesiz büyük üstad Muhammed rıza şeceryan’dan başkası değildir.

Sufi geleneği çok iyi bilen ve müziğe en iyi aktaran isim olan muhammed rıza şeceryan’ın da etkisiyle iyice sufizme yönelen şehrâm nâzırî, bundan sonra kendi bestelerini, daha doğrusu tasniflerini yapmaya başlamıştır. bunların başında da mevlana celaleddin’in rubaileri ve divanında bulunan şiirler yer almıştır. bugün şehrâm nâzırî, farsça’da üç telli anlamına gelen “Setar” adlı çalgının saygın virtüözlerinden, iran klasik müziğinin sayılı ustalarındandır. amerika’dan rusya’ya kadar yüzlerce konser ve bbc’ye röportaj vermiştir.

Amerikanlı eleştirmen Dan Hicmon ” Nâzırî şiiri yorumladığında siz onu anlamıyorsunuz ve dilini de bilmiyorsunuz ama buna rağmen onun ne anlattığını anlarsınız. O doruklara çıktığında sizi de beraberinde doruklara çıkarır, aşağı indiğinde ise yine size de aynı duyguyu yaşatır” diyor.

2006 yılında New York’ta bulunan Metropoliten Müzesi’nde Doğu Kültür Mirasçısı ödülünü dönemin Birleşmiş Milletler Başkanının elinden alması, dünyanın her yerinde büyük bir dinleyici kitlesinin oluşması ya da BBC dâhil birçok uluslararası medya kuruluşunun dikkatini çekti…

Hiçbir şey Şehrâm Nâzırî için Kermanşah dağlarında annesinden dinlediği mesnevi beyitlerinin sükûneti kadar önemli olmadı hiçbir zaman.

Şehram, hançeresi gam yüklü olanların sesidir. Hüznün Farsçasıdır ya da sadece, yazıldığı gibi hiç okunamayan… Acının dili hep aynı, kalplerin sürgünlüğü de….


Son olarak albümlerini verelim û serkeftin! Buradanda birkaç albümünü indirebilirsiniz.
Kaynakça; 1234

Müziğe ilgili 2 üniversite öğrencisinin üniversite öğrenimi sırasında farklı bölümlere yönelse de müzikle olan ilişkilerini sürdürürken 2009 yılında yolları kesişiyor. Beraber müzik yapma kararı alan Yunus Orak ve Erdal Dağhan Teq û Req adlı bir müzik grubu kurarak çalışmalara başlıyor. Üç yıl sonra bu kolektif üretimin ilk ürünü olan “Keftuleft”i çıkarıyor. [tab] [content title="Keft û left albümü"] [/content] [content title="İmc tv Röportaj"]
[/content] [/tab]




Teq û Req, asıl olarak insanın varlığına, duygu bütünlüğüne yönelik şiddet temelli bir uygulama olan anadiller üzerindeki yasaklama ve baskılara karşı müzikal açıdan daha sert bir söylemle hard rock’a yöneliyor. Dilin varlığına katkı sağlamak amacıyla daha anlaşılır bir uslup ve güçlü bir vokal ile müzikseverlere sesleniyor.
Kendilerini “Bu ülkenin zencileri” olarak niteleyen grubun albümünde yer verdikleri blues ritimleri; hem grubun yenilikçi yanına hemde ötekileştirilen, yok sayılan, görmezden gelinen bir kesimin kültürel birikiminin gelişime açık yapısını gözler önüne seriyor, görünür kılıyor.


Erdoğan Emir , Dersim(Tunceli), Xozat(Hozat)’a bağlı Zimeq köyünde dünyaya gelen Kurmancî ve Zazakî müzik seslendiren sanatçıdır. Müzik ile olan tanışma süreci Grup Eylül Yağmurlarıyla başlamıştır.

Daha sonra Grup Gölge, Grup Sürgün , Grup Yelve son olarak ta Grup Munzur’la devam etmiştir. Kendi eserlerinin yanı sıra anonim ezgilerden oluşan Sad (Tanık) adlı ilk solo albümünü Kom Müzik’ten 2010 yılında çıkarmıştır.

İkinci Albümü Beref 2016 yılında çıktı. Benim şahsi görüşüm ilk albümdeki tadı vermediği yönde... Çok kıymetli ve dinlenmesi gereken bir insan/sanatçı olduğunu düşünüyorum.



90 Yıl klam söyleyerek inanılması güç bir rekor kıran yoksulluğun yetimliğin sembolü bir sanatçı. Kürt dengbejlik geleneğinin ünlü ustalarından Karabet ê Xaço (Garabet Haçadruyan) da, tüm ailesini 1915 soykırımında yitirmiş bir Ermeni yetimidir, bir soykırım mağdurudur. 1902 yılında Xerzan’da doğan Karapetê Xaço, Sultan II. Abdulhamid, Ermeni, Yezidi ve Asurlara yönelik katliam fermanını uygulamaya koyduğunda yedi yaşındadır. Köy yakmalar, toplu katliamlar ve tecridin günlük yaşamın bir parçası olduğu o günler için Xaço, “Hamidiye askerlerine her yerde ölüm melekleri de eşlik ediyordu. Ana evladına sahip çıkamıyordu. Hepimiz kıyamet gününün geldiğini düşünüyorduk.” diyor. 5 kişilik ailesini kaybettiği 1915 yılının 1 Mayıs gününü ise şöyle anlatıyor:

“Önce köpeklerin sesini, sonra da kapı sesini duyduk. Tahta kapımıza çok sert vuruyorlardı. Kapıyı açmak için ben gittim. Silahlı üç adam dışarıda duruyorlardı. Kürtçe konuşuyorlardı. Herkesi, köyün aşağısındaki dere kenarına götürdüler. Oraya başka Ermenileri de getirmişler. Hiç vakit kaybetmeden önce erkekleri, sonra kadınları öldürdüler. Sonunda bir parça insaf vicdanlarına girdi ki, bizi bıraktılar. ‘Sakın kimse evine geri dönmesin!’ diyerek de çocukları uyardılar.”




Karabetê Xaço ve kardeşleri bir süre Kürt köylerinde dilencilik yaparak karınlarını doyurdular. Hiç kimseye de Ermeni olduklarını söylemediler. Kürtçe bilmeleri onların kendilerini gizlemelerine yardımcı olmuştu. Karabet ê Xaço ve kardeşleri birlikte köy köy dolaşıp, tutunacak bir dal ararken farkına varmadan ilk stranlarını da öğrenmeye, yollarda söylemeye başladı. Kız kardeşi on iki yaşındayken, bir köylüyle evlenince o da o köyde çobanlık yapmaya başladı (Filitê Quto’nun köyü) ve birçok dengbêj, masalcı, güzel sesli dervişle karşılaştı.

Uzun kış gecelerinde, köy meclislerinde dengbêjlerin şevbêrklerine katıldı. Zamanla onun sesinin güzelliği fark edilince, o da köy meclislerinde stran söylemeye başladı. Ve kısa zamanda Xerzan köylerinde genç dengbêjin şöhreti yayıldı. Bir süre sonra, onu da bölgede düğünlere çağırdılar: “dengbêjliğe başladığım zaman artık gizli gizli ağlamayı bıraktım. Aç kaldığımda, birisi bana haksızlık yaptığı zaman, hatta erkek kardeşim on yaşında hastalıktan ölünce sadece stran söyledim“ diyor Xaço.

Sürgün ve katliamlar coğrafyasının kaderi Karapetin yakısını orada da bırakmadı. Şeyh Said isyanını ardından, sürgün ve katliama uğratılan Kürt aşiretleri ile birlikte Güneye göçetmek zorunda kaldı. Tekrar geriye dönmeleri için izin çıktığında ise nüfus kağıdı olmadığı için Qamışlı’da kalmak zorunda kaldı. O zamanlar Suriye Fransızların elindeydi. Yapılacak iş de olmadığı için de genç Karapet Fransız ordusuna katıldı ve tam 15 ay, 3 ay Kamuşlo, Derozor, Haseki gibi yerlerde Fransız ordusuna hizmet etti. Kendi anlatımına göre Komutanların hizmetçiliğini yapıyor, Onlara kahve yapıyor, ayakkabılarını siliyor, elbiselerini yıkayıp ütülüyor, böylece evinin geçimini
sağlıyordu.

2. Dünya savaşı sona erdiğinde barış yapılır ve Fransızlar ülkelerine dönerken, orduda hizmet verenlere, Fransa’ya birlikte dönme hakkı tanıdıklarını açıkladılar. Fransa’ya gelmek istemeyenler de Suriye’de kalabilir veya istedikleri yere gidebilirler dediler. Qarapetê Xaço ise “ülkesine yani Hayasdan’a gitmek istediğini” söyler. Xaço böylece, 15 yıl hizmetlerinin karşılığı olarak Fransız delegasyonunun aracılığıyla eşiyle birlikte Sovyet Ermenistan’a gönderilmiş olur. Kendi anlatımına göre Binbir zorlukla 1946’da Ermenistan’a ulaşabilir.

1950 yılında Erivan Radyosunun Kürtçe bölümüne katılır. Fakat Qarapet’i orada ilginç bir sürpriz beklemektedir. Radyo yöneticileri söylediği klamların ağalar, beyler ve allah üzerine söylendiği için, Sovyet sisteminde bunun yasak olduğunu söylemektedirler. “Ağaların, beylerin üzerine değilse peki ne üzerine klam söyleyeceğim, kızlar üzerine mi?” diye sorar Xaço, “hem bizdeki ağalık, toprağın zenginliğin üzerine değil, yiğitliğin, cengaverliğin üzerinedir” der. O zaman hareketli ezgiler, oyun havaları oku derler. Qarapet buna da şaşırır: “Erkek adam nasıl oyun havası söyler?” Derken ara yol bulunur, Qarapet ne biliyorsa, nasıl istiyorsa onu söyler, Radyo da sansürden ne kopardıysa onu yayınlar…

50 yıldır da onun sesi bu radyodan, daha sonra kasetlerinden tüm dünyadaki Kürtlerin yüreğine seslendi.

Qarapetê Xaço, Ermeni ve Kürt uluslarının birbiriyle kesişen, çatışan yazgılarının bir sembolu, ortak duyarlılıklarının bir sesiydi. 5 çocuk, 15 torun sahibi bu asırlık çınar göçtüğünde arkasında binlerce kılama sığmayan bir hoş seda, büyük bir kültürel miras bıraktı bizlere.

SÖZ, KLAM VE KÜRTLER

Her Kürt klamının doğasında acı ve ağıt vardır, ancak Kafkasya Kürtlerinin söylediği stranda bu acı ve hasret korkunç derecededir. Sürgünlerin yaşattığı bu acı, insana kendi acısını unutturacak niteliktedir. Ve tarihin izlerini taşıyan bütün bu sesleri zamanın paslı çarklarından söküp, kulaklarımızdan kalplerimize damıtan bir güç vardı ki, bu da kulaklarımıza sesten heykeller dikmiş ‘Erivan Radyosu’dur.

‘Erivan Radyosu’ derken hepimizin kafasında beliren isimlerin başında kuşkusuz o gelir; yani Xerabetê Xaço. Çocukluğumuzun dengbêjî, Kürt müziği ve sözlü edebiyatının ve bilcümle Kürt aydınının sınırsız borçlu olduğu söz ustası… Reşkotan Aşireti’nin hizmetkarı ve ‘Fileh’i…. Filîtê Quto Ailesi’nin Dengbêjî… Garzan ovasının turnası, Suriye’de Hesen Axayê Cizrawî’nin kadim dostu, Fransız ordusunun askeri ve Kafkasya’da ‘Xweşawazê Dengê Radyoya Erîvanê’ yani ‘Erivan Radyosu’nun hoş avazlısı…

Hafızası hala dipdiri olan ve “Bu topraklarda üzerime dengbêj tanımam” diyen Xerabet klam ustası. Klam, sözlü Kürt edebiyatının temel öğelerinden, kahramanlık, acı, aşk gibi temaların genellikle enstrümansız, sadece insan sesi ile edildiği halk ezgisidir.

Efsanevi denbêjîn, Kürtlerin yaşayan Homeros’unun evinin bulunduğu Salxoz köyü, kış şartlarında Erivan’dan bir saat uzakta. Solxoz, Eçmiedzin nahiyesine bağlı bir köy. Eçmiedzin ise bütün dünya Ermenilerinin dini merkezi ve Patrik Karekin II’nin de bulunduğu önemli bir mekan. Uluslararası Ermenistan Havaalanı’na yakın mesafede alçalıp yükselen uçakların motor gürültüsü her daim Solxoz köyünde kulakları tırmalar.

TARİHE TANIKLIK EDEN 102 YILLIK SERÜVEN

95 yıldır Kürtçe klam söyleyen 102 yıllık acılı efsanenin sahibi Xerabetê Xaço’nun anne ve babası Ermeni. 20. yüzyılın ilk senesinde Garzan ovasının Reşkotan mıntıkasında, bugünkü Kozluk ilçesine bağlı Bileyder köyünde dünyaya gelen Xerabet’in anne ve babası, kardeşlerinin gözü önünde Kürtlerin vatanında öldürülüyor. Sonra Kürt aşiret büyüklerinin meclislerinde, dengbêjlerin divanında ve stranbêjlerin mihricanında hazır bulunuyor. Yıllarca
onlara klam ve stran söylüyor. Şeyh Said’in Piran’dan başlayıp Diyarbekir içlerine yayılan savaşına, ‘Roma Reş’in nasıl kök kuruttuğuna şahit olur. Her dengbêjin gıdası olan derdi, çileyi ve acıyı ta o yıllarda yüreğine dağlamıştır. 25 yaşında, bir gece alıp başını sınırın güneyine geçer. Suriye’ye gider, oradaki Kürtlerin arasına. Kamışlo ve Hesiçe’de kalır. Bugün 60 yaşını geride bırakan oğlu Sêrop orada doğar. Xerabet orada da Kürtlerin dostudur; onların dengbêjleriyle dosttur.

Xerabet bundan 56 yıl önce, 1946 yılında Mahabad’da Kürt bayrağı semalarda dalgalanırken Erivan yolundadır. Gelir Erivan’a yerleşir, yine de Kürtler içindedir ve Kürtçe söyler. Bu kitabın temeli atılırken, yani bu yılın ilk günlerinde, “Ben buradayım ama beynim ve yüreğim oradadır hevalo! Görüyorsun anadilim olmasına karşın Ermenice’yi dahi düzgün konuşamıyorum. Ben Ermeniyim ama sahip ve koruyucularım Kürtlerdir” diyecektir Kevirbirî’ye. Kürtler için çok şey yapan bu söz ustası, hiçbir şey yapmadıysa da ömrü boyunca Kürtlerin diliyle, Kürtlerin acısını, ağıdını söyledi.

Zal û Dal bira bûn

Behra Wanê kaniya wan bû

Deşta Mûşî prêza hespê wan bû

Diyarbekir korta gidiya bû

Bismil cihê deveçiya bû

Bişêrî cihê kêf û hek û laqirdiya bû

Ridwana Bavê Temo cihê gewr û rinda bû

Rexşê Belek jî hespê wan bû

(Zal ve Dal kardeş idiler / Van Gölü kaynakları idi / Muş Ovası atlarını koşturdukları alan idi / Diyarbekir gidilerin merkezi idi / Bismil devecilerin yeri idi / Beşiri keyf, şaka ve eğlencenin mekanı idi / Temo’nun babasının Ridwan Köyü alımlı kızların köyü idi / Rexşê Belek de onların atı idi)

KÜRTDİL USTASINDAN KÜRTLERE SİTEM

Ve Xerabet, doksan yıldır klam okuyan dudaklarından bu hasret dolu mısraları döktükten sonra, susuyor. Belli ki, içinde bir yerleri acımış. Sonra, tarihin izleriyle dolu yüzünde bir acıma belirtisi ve gözlerinde buğu. Sitem ediyor bize, 50 milyon Kürde:

’50 milyon kurmanc nikare li min xwedî derkeve û min xwedî bike” (50 milyon Kürt bana sahip çıkamıyor, besleyemiyor beni…)

Bu bir çağrı, bir yakarış, bir emirdir! Hepimizi utandıran bu sözleri peki neden söylüyor Xerabet? Cevabı, altı gün boyunca divanına katılan, onu yeni nesillere tanıtan kitabın yazarı Salih’ten okuyalım:

“Oturduğumuz odadan içinde bulundukları durum apaçık seziliyordu. Yoksulluk ve çaresizlik her tarafa sinmiş görünüyordu. İki-üç sandalye ve yıkık dökük bir divan, camsız bir kab-kacak dolabı ve teneke bir odun sobası. Hava oldukça soğuk olmasına karşın, sobada sıcaklığın zerresi dahi yok. Sonradan Sêrop’tan öğreniyoruz ki, bir haftadır evlerinde sobaya atacak iki parça odun bile yok. Arada bir kapı açıldığında, keskin bir soğuk bedenimizi çepeçevre sarıyor. Yerde, kapı eşiğine bile serilemeyecek yırtık bir kilim parçası serili. Duvarda sayfaları iki sene önce koparılıp atılmış birkaç takvim. Benimle Siyabend arasındaki küçük sehpanın üzerinde kaset kapağı yerinde olmayan Sharp marka eski bir teyp… “

Kaynak; rojmedya


Anadolu’nun tarihte kullanılan adlarından biri olan küçük asya – asia minor ve Türk müziğinde sık kullanılan minör akorlardan esinlenerek adını oluşturan Kanada doğumlu müzik grubudur.

Minor Empire’ın ilk albümü olan Second Nature’ı oluşturanlar arasında gitarist/prodüktör Ozan Boz, vokalist Özgü Özman, gitarist Michael Occhipinti, bas gitarist Chris Gartner, perküsyonist Debashis Sinha, udi İsmail Hakkı Fencioğlu, kanuni Didem Başar, bağlama sanatçısı Sidar Demirer ve klarinet sanatçısı Selim Sesler bulunmakta.



Second Nature, piyasa çıktığı Ocak 2011 tarihinten itibaren basından çok sayıda övgü almış, Kanada Radyo listelerinde 1 numaraya kadar yükselmiş ve CBC Radyo ve Toronto Sun müzik eleştirmeni Errol Nazareth tarafından “dünya müziği için geleceğe doğru atılmış büyük bir adım” olarak nitelendirilmiştir.

Kanada merkezli Exclaim! dergisi müzik yazarı David Dacks Second Nature için “çok başarılı şekilde rüyamsı” derken , Amerika merkezli World Music Central yazarı TJ Nelson albümü “cesur, uzmanca yaratılmış ve zengin içerikli” olarak değerlendirmiştir.

Şahi görüşüm ise inanılmaz eğlenceli bir müzik tarzları olduğu yönünde, dinleyin dinlettirin.




Mem Ararat 17 Eylül 1981 yılında Mardin’in Derik ilçesîne bağlı Girkê Şêxê mezrasında dünyaya geldi. 1989 yılına kadar bu mezrada yaşadı. Ekonomik sıkıntılardan dolayı ailesi 1989 yılında Türkiye’nin batısına göç etti. 1991 yılında ailesi birlikte köylerine geri dönen Mem ve ailesi 1994 yılında bu sefer siyasi nedenlerden dolayı göçe zorlandı ve aynı yıl Türkiye’nin batısına göç etti. Göçebelik hayatının ağır şartlarından dolayı eğitim hayatı ilkokul ile sınırlı kaldı. 2007 yılında memleketine geri döndü ve Mardin’in Kızıltepe ilçesine yerleşti. Çiftçilik, tarla işçiliği, inşaat işçiliği,esnaflık başta olmak üzere çok çeşitli işlerde çalıştı. Çocukluğundan beri müzikle ilgili olan Mem arkadaşlarının motivasyonu ve desteği ile 2014 yılında Qlung Ewr Û Baran (Turna Bulut Ve Yağmur) adlı albümüyle profesyonel müzik hayatına ilk adımını attı. 2016 yılının başlarında yayınlanan Kurdîka isimli albümle müzik kariyerine devam etti.
[img url="URL_link" width="Image_width" height="Image_height" rel="Image_rel" src="Image_URL_1"/]


Kayhan Kalhor (Farsça: كيهان كلهر) kamança ustası, besteci ve klasik Farsça-Kürtçe müzik ustası. 1963 yılında Tahran’da doğru. Karmenşah kökenlidir.

Yedi yaşındayken müzik çalışmalarına başladı. İran Ulusal Radyo ve Televizyon Orkestrası’nda on üç yaşından itibaren yer aldı. Birçok farklı öğretmenden eğitim aldı ve redif öğrendi, daha sonra Fars müziği etkilerinin olduğu Türk müziği icra edilen Horasan’a gitti. 20 yaşındayken Muhammed Rıza Lütfi’nin yanında çalışmalarına devam etti. Sonraki dönemlerde klasik müzik öğrenmek için Roma ve Ottawa’ya gitti. Bu sıralar Aynur Doğan, Cemil Qoçgirî gibi sanatçılarla yoğun çalışmaları söz konusu.



Sizin müziğinizde genellikle hep bir içtenlik, bir derinlik duygusu var. Müzik biçiminizi belirleyen şey nedir?

Bir müzisyen olarak hayatım boyunca kendimi sesle ifade edebilecek farklı yollar ve diller aradım. Müziğimi tek bir tarz içinde kategorize etmek çok zor… Ne zaman yeni bir projeye başlayacak olsam; kendimi ifade edebileceğim yeni bir yol arıyorum. Müziğin oluşmasında etkin olan etmenler her zaman aynı; sade bir ses ve sözleri seslendirebilecek kadar yeterli teknik… Ama daha da önemlisi fikir ve yön… Fikir, her zaman ve her sanatta oluşumun önünde gelir. Bizim müzik kültürümüzde, ki bizim müzik kültürümüz (Doğu müziği) doğaçlamaya dayanır, fikir ve gerçeklik arasındaki uzaklık çok azdır. Çünkü bizim müzik kültürümüzde bir şey düşünürsün ve onu o anda, orada sergilersin/okursun/söylersin. Böylelikle daha içten ve daha sade/öz olur. Sanırım tarzlar arasında gezindim ve kendimi herhangi bir tarzla sınırlamadım. Ancak ses çok önemlidir. Bence bir müzisyenin sesi kullanış şekli ve sesi sessizlikle kombine ediş şekli az önce bahsettiğimiz dilin çeşidini/tarzını oluşturur.

Müziğe bakışınız nasıl? Müzik, sizin için ne ifade ediyor?

Bu soruya verilebilecek kısa bir cevap yok… Müzik, insan hayatının en önemli parçalarından… Fikirlerimizi, hatıralarımızı, eğlencelerimizi müzikle bağdaştırırız. Benim için hayat müziktir ve müzik sadece insan veya enstrüman sesiyle olmak zorunda değildir. Sese bu şekilde bakarsanız; yağmurun, denizin ve kuşların sesi de müzik olur ve içinizde bir duygu oluşturur. Biz müzisyenler, doğal seslerin güzelliğini enstrümanlarımızın sesine dönüştürürüz ve ruh halimize, duygularımıza göre ritimlerle, melodilerle kombine ederiz. Bu yüzden iyi bir müzisyen olmak çok zordur, çünkü hayatın seslerini taklit ediyorsunuz. İyi bir müzisyen bu sesleri başkalarına öyle bir aktarır ki; hayatın ve yaratılışın güzelliği anlaşılır. Bu sebeple, müzisyen dinleyicide bu duyguyu oluşturabildiği müddetçe bu bağ çok önemlidir. Yani, müziğin sesi, yaratıcımızın veya kendisinden geldiğimiz ve yine ona döneceğimiz yerin sesidir.

Müzisyenliğin sizi tamamladığını söyleyebilir miyiz? Yani eğer müzikle uğraşmıyor olsaydınız neler yapardınız, nasıl hissederdiniz?

Kesinlikle… Müziksiz ne olurdum veya müzisyen olmasaydım ne yapardım düşünemiyorum bile. Maalesef günümüzün modern dünyasında müzisyenlik, mesleğimiz oluyor; yani bir geçinme aracı, ama hayatını müzikle geçirmiş çoğu müzisyen için müzik, nefes almak gibidir. Yaşlandıkça müziğin hayatımda gittikçe daha önemli bir noktaya geldiğini görüyorum ve kendimi artık müzikten ayıramıyorum. Gün geçtikçe daha da derinleşip ciddileşiyor. İnsanlar gelip geçer. Arkadaşlarınızı veya aile üyelerinizi kaybedebilirsiniz, ancak kendinizi ve düşüncelerinizi ifade ettiğiniz enstrümanınız sürekli hayatınızın bir parçası olarak kalır.

İran kültürü ve tabi müziği, belki de “Doğulu” yakıştırmasına yakışan en iyi örneklerin başında geliyor. İran’ın o motifi sizi nasıl besliyor?

Bence tüm kültürlerde müzik ve arkasındaki felsefe aynıdır. Bizler müziği belli bir kültürel filtreye göre algılıyoruz ve oluşturuyoruz, ancak bu başkalarının da bu şekilde yapmadığı anlamına gelmiyor. Bence İran müziği en eski sanat türlerinden ama diğer türler veya yeni türler de güzel ve derin olabilir. Dediğim gibi, müzik tek bir müziksel kültür veya tarz bir müzisyeni tanımlamaz ve tanımlamamalı da. Mesela benim için İran müziği ana kaynaktır; ama bu düşüncem başka müzikleri veya tarzları öğrenmemi, görmemi engellemedi. Bence hepimiz akrabayız ve sürekli birbirimizden bir şeyler öğreniyoruz. Dünyanın farklı bölgelerindeki müzikler tıpkı farklı diller ve farklı görünüşler gibidir; ama neticede hepimiz insanız ve diller de iletişim araçlarıdır. Belki de bu yüzden sürekli dünyanın farklı yerlerindeki ortak müzik projelerine katılıyorum, böylelikle de sürekli başkalarından tecrübe ediniyor ve bunları da kendi müzik tarzıma dönüştürebilmiş oluyorum.

Bazı ülkelerdeki müzisyenlerle ortak çalışmalar yürütüyorsunuz. Bu tarz seçimlerinizde tercihlerinizi neler belirliyor?

Sanırım önce müziklerinin derinliğine bakıyorum. Sadece müzisyen olarak değil, bir insan olarak da kendi ülkelerinde kendi kültürlerinde saygı duyuluyorlar mı ona bakıyorum. Ayrıca aşağı yukarı benimle tecrübe olarak, kariyer olarak aynı seviyede olmalarını isterim. Mesela 90 yaşında bir usta müzisyenle ortak proje yapmaktansa oturup onu dinlemeyi tercih ederim. Sanırım bazı müzisyenler için rahatı bırakıp başka bir dünyanın müziğini, seslerini, fikirlerini görmek öğrenmek çok zor. Başka kültürlerin müzisyenleriyle çalışmanın beni cezbetmesinin farklı sebepleri var. Başka bir faktör de, uzun süreliğine başladığım müzikal projelerinde bırakmadan devam etmeyi severim. Bir şeye başlayıp onu geliştirip büyümesine ve olgunlaşmasına yardımcı olmak hoşuma gidiyor. Doğal olarak bunu müzikte çok ustalaşmış birisiyle yapamazsınız. Sadece müziksel bir diyalog kurmaktan ziyade, çalıştığım kişilerle yakınlaşıp arkadaş olmak, aileleriyle tanışmak isterim. Öğrencilerle öğrenci gibi yaşayıp, projeyi gidebildiği yere kadar götürmek isterim. Benim için her proje ömürlüktür. Bu yüzden hayatım da sadece bir kaç proje yapabildim.

Anadolu müziği ile İran müziği arasında ne gibi bağlar var? Türk müzisyenlerle de çalıştınız size ne gibi yeni kazanımlar sağladı bu tarz ortak çalışmalar?

Antropolojik bölge olarak baktığımızda Türk müziğiyle Kürt müziği arasında sıkı bir bağ var. Alevi müziğinin Kürdistan diye bildiğimiz İran’ın batısıyla çok ortak noktası var. İran ve Türk kültüründe; hayat, ideoloji, dil, kültür ve daha birçok alanda her şeyimiz ya aynı ya da çok benzer. Aynı zamanda Fars ve Osmanlı müzik kültürü birbiriyle çok ilintili… Örneğin 16. ve 17. yüzyılda Osmanlı sınırları içinde İstanbul`da yaşamış çok sayıda İranlı müzisyen ve bestekâr var. İki kültürde de ortak bulunan sufilik düşüncesi ve çok sayıda sufi şair vesilesiyle ortak birçok noktamız var. Maalesef çoğu kez kültür üzerine çalışırken, kültürü bölgelere, dillere ve coğrafik sınırlara göre bölerek hata yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce bile komşuyduk ve çok uzun zamandır etnik kimliğimiz, yaşadığımız ülke ne olursa olsun hep komşuyduk. Bu sebeple birçok şeyimiz birbirine çok yakın. Hep bir arada yaşadık, savaşlar gördük, evlilikler yaptık; ama her zaman birbirimizin varlığına ve kültürüne saygı duyduk.

Anadolu müziğiyle ilgili deneyimim Erdal Erzincan gibi büyük bir ustayla karşılaştığımdan beri çok büyüktür. Kendisi sadece usta bir müzisyen değil aynı zamanda büyük bir öğretmen ve insan. Kendisinden çok şey öğrendim; sadece müzik değil, kültürü ve kültürlerin birbirinden nasıl etkilendiğini de ondan öğrendim. Öğrencilerine nasıl değer verdiğine ve onlarla nasıl birlikte yaşadığına şahit oldum. Müziği hayatının her anında nasıl yaşadığını gördüm. Sanırım cevap evet ve öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum.

Bu projeyle öğrendiğim diğer önemli bir şey de, Anadolu müziğinin nasıl canlı ve renkli olduğunu, Türk milletinin ne kadar müziğe yatkın olduğunu gördüm. Bu kadar ülke gezip gördükten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türk milleti müziğe en yatkın ve en çok müzik seven milletlerden birisi.

Film müzikleri de yapıyorsunuz. Burada hikâye mi önemli yoksa sizin hissettikleriniz mi?

Öncelikle senaryoyu ve yönetmeni çok sevmiş olmam lazım. Çoğu yönetmen müziğe dikkat etmiyor, müziği bilmiyor. Onlar için müzik filmi daha çekici hale getirecek bir araç… Bu da onlarla çalışmayı çok zorlaştırıyor. Bazen son dakikada gelip her şeyinizi bırakıp onlara kusursuz mükemmel bir müzik hazırlamanızı bekliyorlar ama bu imkânsız. Benim güzel bir müzik yapabilmem için, konu hakkında düşünmem, filmle yakınlık kurmam ve yönetmenin aklında geçenleri anlayabilmem lazım, ki böylece yönetmenin zihninden geçenleri ifade edebilen bir enstrüman olabileyim. Bu sebepler yüzünden birçok film projesini reddettim ve seçici olup yönetmenle uyuşabildiğimi hissettiğim filmler için çalıştım.

Turnelere çıkıyorsunuz çeşitli ülkeler geziyorsunuz. Ne gibi tepkiler alıyorsunuz? Müzik gerçekten evrensel mi?

Müzik kesinlikle evrensel… Dünyanın her yerinde ya amatör bir şekilde ya da profesyonel bir şekilde kendilerini müzik yoluyla ifade etmeye çalışan insanlar görürsünüz. Daha önce dediğim gibi, müzik hayatın kendisidir ve her toplumda müzik vardır, çünkü müzik insanlar için hayatlarını ve düşüncelerini aktarmak için en güzel sanatlardan birisidir.

Son olarak Türkiye’deki hayranlarınıza neler söylemek istersiniz?

Kendilerine müziğe duydukları ilgiden ötürü çok teşekkür ediyorum. Yaşları ve yaşadıkları yerlerin uzaklıkları ne kadar olursa olsun söylediklerinizi dinlemek için gelen insanları görmenin verdiği hazzı tarif edemem. Onlara her zaman müteşekkirim. Daha önce de söylediğim gibi, bence Türkler müziği en fazla seven milletlerden birisi. Türkiye’de sahneye çıktığım her organizasyonda onlarla birlikte olmak çok güzel ve çok değerli; beni dinledikleri için onlara müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim.

Kaynak: Anadolu Gençlik Dergisi Aralık Sayısı.


Ahmet Aslan, Cengiz Özkan, Erdal Erzincan, Kardeş Türküler, Musa Eroğlu, Şevval Sam, Tolga Sağ ve daha birçok sanatçı, müzik dinleyenlerinin hafızalarına kazınmış 70 Alevi-Bektaşi türküsünü bu projede tekrar yorumladı. Farklı düzenleme anlayışlarının buluşmasıyla oluşturulan “Aleviler’e Kalan 1-2” albümleri, bugüne kadar yapılan en kapsamlı Alevi-Bektaşi müziği seçki albümleri olma özelliğini taşıyor.
İlk albüm olan Alevilere Kalan 1  2014 yılında çıkmıştır. İkincisi 2015 yılında çıktı. Bu albümler ikişer cd'den oluşmaktadır. Bir insan hazine bulunca nasıl sevinirse ilk albümü dinlerken öyle sevindim. Her şarkıda ayrı ayrı. Sizde benim gibi farklı kültürlerin, farklı etnik köken ve dinlerin müziklerini dinlemeyi seviyorsanız, hemen dinleyin, dinlettirin… Emeği geçen herkesin eline koluna nefesine sağlık.





Albümde yer alan sanatçı ve eserler;
 [tab] [content title="Alevilere Kalan 1 (CD 1)"] 1.Bugün Bize Pir Geldi – Erdal Erzincan
2.Haber Getir Pirimden – Mercan Erzincan
3.Can İçeri (Samah) – Musa Eroğlu
4.Bu Dervişlik Bir Dilektir – Cengiz Özkan
5.Ötme Bülbül – Kardeş Türküler
6.Canım Kurban Olsun – Ahmet Aslan
7.Hey Erenler Hak Aşkına – Ayfer Vardar
8.Dı Be – Erdoğan Emir
9.Çağrışa Çağrışa – Gülten Benli
10.Aldı Dert Beni – Erol Mutlu
11.Bozatlı Hızır – Canan Çal
12.Kurban Olam Kalem Tutan Ellere – Erdal Erzincan
13.Hâb-ı Gaflet – Can Kalaycıoğlu
14.Ali’yi Gördüm – Özlem Taner
15.Yavaşça – Tuncay Balcı
16.Duaz-ı İmam – Seval Eroğlu
17.Terk Ettik Alemde Ha ile Hu’yu – Erdem Şimşek
18.Haydar Haydar – Karapaks & Vedat Yıldırım[/content] [content title="Alevilere Kalan 1 (CD 2)"] 1.Gitme Turnam (Semah) – Erdal Erzincan
2.Gönlüm Sağ Yare – Oktay Üst & Şevval Sam
3.Bana Medet – Ali Rıza Albayrak & Hüseyin Albayrak
4.İşte Geldim İşte Gittim – Tolga Sağ
5.Hubyar Semahı – Nilüfer Sarıtaş
6.Rodos Semahı – Nida Ateş
7.Karşıda Görünen Ne Güzel Yayla – Semra Tunç
8.Bir Gerçeğe Bel Bağladım – Hüseyin Korkankorkmaz & Gökhan Dülek
9.Pazarlık Edelim – Şirin Üstün
10.Yola Girme Sen – Levent Güneş & Ahmet Aslan
11.Her Sabah Dertli Esersin – Ayşe Demir Bingöl
12.Akıl Gel Beri – Dilan Akıncı & Erkan Özbey
13.Ey Sofi – Taylan Yıldız
14.Gönül Ne Gezersin – Taner Akyol
15.Salındı Bahçaya Girdi – Gülseven Medar & Deniz Türkan
16.Sultan Suyu – 5+1
17.Gelin Canlar Bir Olalım – Koro[/content] [content title="Alevilere Kalan 2 (CD 1)"] 1. Ömür Bahçesi – Erkan Oğur- İ.Hakkı Demircioğlu
2. Kâinatın Aynasıyım – Erdal Erzincan
3. Çağırırım Dost -Cengiz Özkan
4. Gül Türküsü – Şevval Sam
5. Ben Melanet Hırkasını -Kıvırcık Ali
6. Tâ Ezeli Ezeliden – Dertli Divani
7. Battal Gazi Diyarına Uğradım – Hüseyin Albayrak & Ali Rıza Albayrak
8. Tahtacı Semahı – Ahuzar
9. Eğildim Bir Dolu İçtim – Kemal Dinç
10. Unutmam Mevlâyı – Şems-ü Kamer
11. Bu Sırr-ı Vahdetten- Gültekinler
12. Bir Rengi Hayaldir -Hikmet Tosun
13. Şu Diyar-ı Gurbet Elde – Erkan Akalın & Özge Çam
14. Dün Gece Seyrimde – Derya Çağlayan & Mehtap Dikme
15. Pazarlık mı Olur – Serdar Kemal
16. Gah Çıkarım Gökyüzüne – Talipler
17. Hudey Hudey – Zeynep Baksikaratağ
18. Allah İçin – Canan Çal[/content] [content title="Alevilere Kalan 2 (CD 2)"] 1. Gerekmez – Tolga Sağ
2. Hey Erenler – Ahmet Aslan & Kemal Dinç
3. Harabat Ehliyiz – Muharrem Temiz
4. Uyur İdik Uyardılar – Erdal Erzincan & Tolga Sağ
5. Ey Şahin Bakışlım – Grup Yorum
6. Varma Gönül – Ayfer Vardar
7. Gönül Verdim Murteza’ya – Umut Özkan & Özgür Polat
8. Heyder – Levent Güneş
9. Ali Ali Diye – Zeynep Karababa
10. Gafil Gezme Şaşkın – Ayhan Aydın & Cem Dolan
11. Medet Ya Ali – Meftuni
12. Aşıklar Zümresin- Rıza Kılıç
13. Kerbela Çölü – Mava
14. Yoruldum Yorgunum – Onur Güğercinoğlu & Uğur Küçük
15. Bize de Banaz’da Pir Sultan Derler – Abdurrahman Tarikçi & Onur Yıldız
16. Yardan Ayrılalı – Ahmet İhvani & Ahmet Aslan
17. Daha Senden Gayrı Aşık mı Yoktur – Evren Ağyüz & Volkan[/content] [/tab]


Bro Omerî 1942 yılında Nusaybin’in Omeyra bölgesinde Çalı köyünde dünyaya geldi. 1944 – 1948 yılları arasında ailesi Anadolu’ya sürgün edilince Suriye’ye göç etmek zorunda kaldılar. 1948 yılında ailesi sürgünden dönünce, yurtlarına döndüler, Omeyran bölgesine. 1952 – 1948 yıllarında Cibilgirawe köyünde ilkokula başladı. Öğrenimine sırasıyla Nusaybin, Mardin Ve Adana’da devam etti. 1967 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1974’de Şişli Etfal Hastanesinde uzmanlığını yaptı ve Genel Cerrah oldu.1978’de Genel Cerrahi Uzmanı olduktan sonra aynı yıl Mardin’e geldi ve Mardin Devlet Hastanesi’nde Göreve başladı. 1980 yılına kadar hem Hastanede başhekimlik hem de Sağlık Müdürlüğü yaptı. Bro Omeri, Mardin Bölgesinin ilk operatörüydü ve Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı değişik bölgelerde çalışmalarını sürdürdü.1980 Askeri darbesinde gözaltına alındı. Serbest bırakıldıktan sonra Mardin’in Kızıltepe ilçesinde çalıştı. 2002 yılında emekli oldu ve Nusaybin’e yerleşti. Çok sayıda gazete ve dergilerde Bro Omerî adıyla şiir, öykü ve makaleleri yayımlandı. Yazar 2007 yılında geçirdiği kalp krizi nedeniyle aramızdan ayrıldı.



Albüm Tanıtımı: Kadim bir halk hazinesi olan şiiri, coşku, hüzün, serzeniş ve umutların melodisiyle harmanlayarak zenginleştiren bu eser, aslında Kürtler için de bir ilki temsil ediyor; ulusu ölümsüzleştiren ölümsüz şairlerin hak ettiği derin saygıyı gözler önüne seren ve değerlerimize sahip çıkmanın önemini hatırlatan bir temsil bu.Doktor, şair ve yazar kimlikleriyle halkına hizmet etmeyi görev bilmiş biri olarak Bro Omerî, gençlerimize rehberlik edebilecek eşsiz bir örnek. Onun gönüllerdeki yerini ve şiirini taze tutabilmek, gelecek umutlarının taze kalması anlamına geliyor. Bu tür çalışmaların sayısı arttıkça, Kürt halkının umutları da yükselecektir.

Bro Omeri’nin Klasik Şiir anlayışıyla yazdığı şiirlerdeki imge zenginliği, mısralarına birer kaynak niteliği kazandırmıştır. Mısraların imgeler ardına gizlediği esrarlı mesajlarla bizi bize anlatan bu değerli şairimize ve onun şahsında bütün şairlere karşı bir vefa borcu olarak, Bro Omerî’nin şiirleri Kürt sanatçılar tarafından bestelenerek PEŞK (Ji bo bîranîna BRO OMERÎ) albümünde toplandı. Bu şarkılar poptan rock’a, blues’tan caza, modernden alternatife kadar, güçlü bir ahenk ile akıyor. Kalan Müzik tarafından, 23 eserden oluşan (ikisi enstrümantal ve şairin kendi sesinden okuduğu şiirler) iki cd olarak yayınlanan albüme;

Beste ve yorumlarıyla:

Agit Işık, Nizamettin Arıç, Kerem Gerdenzeri (Koma Wetan), Mehmet Atlı, Mirady, Çarnewa(Süleyman), Mehmet Akbaş, Sîmir Rûdan, Tara Jaff, Dodan, Tara Mamedova, Issa Hassan, Sakina Tenya&Anadolu Quartet, Ferec(Reh Fuat), Yekbûn, Lawje, Ruşen Alkar, Sedat Anar, Diljen Ronî, Xeyal, Dr. Ahmet Kaya, Fikri Kutlay, Dara Yıldırım’ın ve yüz elli müzik emekçisi katkıda bulundu. Eserler sayesinde, Kürtçe müziğin mevcut müzikal formlarını yıkmayı ve bu yolla tüm müzik türleri üzerine köprüler inşa edilmesi hedeflendi. 2007 yılında kaybettiğimiz değerli Kürt şairi Bro Omerî’nin şiirleri ölümsüzlüğe atılmış bir çığlık gibi çınlayacak kulaklarımızda… Toprağımızın muhtaç olduğu yağmur damlaları gibi filizlenecek yüreklerimizde…
Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha muhtaç olduğumuz bu günlerde hazırlanan PEŞK adlı özverili çalışmayı, tıpkı adı gibi yağmur taneciklerine dönüşüp yüreklerinize damlaması umuduyla, Bro Omerî ve bütün şairlerin anısına ithaf ediyoruz …

CD 1
1.       Sersal (Bro Omeri)
2.       Dilo (Nizamettin Ariç)
3.       Peyman Ji Yare (Sakina&Anadolu Quartet)
4.       Kone Serxwebune (Lawje)
5.       Her Warek Bi Bilbilek (Tara Jaff)
6.       Keça Peri (Issa Hassan)
7.       Rojen Tari (Agit Işık)
8.       Newroz (Tara Mamedova)
9.       Keça Kurd (Sedat Anar)
10.   Yar Çü Gere (Ruşen Alkar)
11.   Evindarim (Diljen Roni)

CD 2
1.       Brakuji (Bro Omeri)
2.       Keça Peri (Kerem Gerdenzeri)
3.       Helbesta Benav (Dodan Özer)
4.       Evindarim (Mirady)
5.       Şervane Kurd Im (Yekbun)
6.       Rewşa Welet (Mehmet Atlı)
7.       Gori (Ferec)
8.       Nalebar (Xeyal)
9.       Berfin (Simir Rudan)
10.   Şehid ü Gazi (Mehmet Akbaş)
11.   Pesne Yare (Süleyman Çarnewa)
12.   Daxwaziya Dawi (Dara Yıldırım)


[accordion] [item title="Accordion 1"]1. Sersal (Bro Omeri)
 2. Dilo (Nizamettin Ariç)
3. Peyman Ji Yare (Sakina&Anadolu Quartet)
4. Kone Serxwebune (Lawje)
5. Her Warek Bi Bilbilek (Tara Jaff)
6. Keça Peri (Issa Hassan)
7. Rojen Tari (Agit Işık)
8. Newroz (Tara Mamedova)
9. Keça Kurd (Sedat Anar)
10. Yar Çü Gere (Ruşen Alkar)
11. Evindarim (Diljen Roni)[/item]
 [item title="Accordion 2"]CD 2 1. Brakuji (Bro Omeri) 2. Keça Peri (Kerem Gerdenzeri) 3. Helbesta Benav (Dodan Özer) 4. Evindarim (Mirady) 5. Şervane Kurd Im (Yekbun) 6. Rewşa Welet (Mehmet Atlı) 7. Gori (Ferec) 8. Nalebar (Xeyal) 9. Berfin (Simir Rudan) 10. Şehid ü Gazi (Mehmet Akbaş) 11. Pesne Yare (Süleyman Çarnewa) 12. Daxwaziya Dawi (Dara Yıldırım)[/item] [/accordion]


Kürt müziğinin sadece dengbêjlikten oluşmadığını gözler önüne seren ve Mem û Zîn’den günümüze Kürt kültürünün ve kimliğinin önemli bir parçasını oluşturan Kürt Sanat Müziği, H. Mem’in öncülüğünde Zana Farqînî, Miraz Ronî ve Şefik Beyaz’ın 4 yıllık bir çalışması sonucu Kürt Saray Müziği (Mûzîka Sarayê ya Kurdî) ismiyle kitaplaştı. Türkçe, Kürtçenin Kurmancî ve Soranî lehçeleri ile İngilizce ve Arapça çevirisi yapılan kitabın isimi ise Sosyolog İsmail Beşikçi’nin önerisi.

 Bilinenin aksine sadece sözlü dengbêjlik geleneğine dayalı olmayan Kürt müziğinin en zengin kaynaklarından olan Kürt Sanat Müziği, tarihin tozlu raflarından indirildi. Kürt kültürünün ve kimliğinin önemli bir parçasını oluşturan Kürt Sanat Müziği 4 yıllık bir, çalışmanın ardından Kom Müzik tarafından ‘Mûzîka Sarayê ya Kurdî’ adıyla kitaplaştırıldı. Kitabı hazırlayan H. Mem önemli bir ilke imza atıyor. Kendi alanında bir ilk olan Kitap, Kürt müziğinin pek bilinmeyen bir türünü, zengin bir Kürt sanat müziğinin varlığını açığa çıkarıyor. H. Mem’nin öncülük ettiği, Zana Farqînî, Miraz Ronî ve Şefik Beyaz projenin tasarlanmasında ve yürütülmesinde yer aldı. Kitap Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn adlı eserinde adı geçen Kürt Sanat Müziği’nin makamların ve enstrümanlarını tespit ederek hazırlandı.

 

Kitap 4 dilde yayınlandı 
Türkçe, Kürtçenin Kurmancî ve Soranî lehçeleri, Arapça ile İngilizce çevirisi yapılan kitap, büyük bir projenin parçası olarak görülüyor. Projenin ana bölümü Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn tasarımında adı geçen makamların sahnelenme kurgusuna uygun olarak yapılan bestelerden oluşuyor. Kitabın ilk birinci safhasında Mem û Zîn kitabının on simge sayısının müzik makamları yapı tekniğinde de olması gerektiği yönelirken, ikinci safhasında ise Kürtlerin yaşam coğrafyasında bahsi geçen makamların yaşayıp veya yaşatılıp yaşatılmadığı araştırıldı. Bu çerçevede Kürtlerin yaşadığı 4 parçada araştırma yapıldı. Kitapta ek 12 eserden oluşan bir CD’de bulunuyor.

 12 makam yeniden bestelendi
 Müzisyen Behrûz Rezaî, Evina Xanî (Xani’nin Sevdası), Dûrî (Uzaklık), Dengî (Sesli), Dîl (Tutsak), Rizgarî (Kurtuluş), Êşa Memê (Mem’in Acısı), Serkeftin (Başarı), Şahî (Şölen), Neviyê Baba (Babanın Torunu), Bayê Êşqê (Sevda Yeli) ve Newroz tespit edilen 12 makamı yeniden besteledi.

‘Kürt Saray Müziği adı İsmail Beşikçi’nin önerisi’  
Kitabı yaratıcılarından aynı zamanda en geniş Kürtçe-Türkçe sözlüğün hazırlayıcısı Kürt Dilbilimci Zana Farqînî, çalışmanın kolektif bir çalışma olduğunu söyleyerek, bir yönünü teorik diğer yönünün ise müziğin pratikleşmesi olduğunu belirtti. Êhmede Xanî’nin Mem û Zîn eserinde, müziğin makamından teriminden ve müziğin enstrümanlarını anlattığını dile getiren Farqînî, o nedenle Kürt müziğinin tarihini de ele aldıklarının vurguladı. Kitabın İsmini Yazar İsmail Beşikçi’nin önerdiğini dile getiren Farqînî, ‘Yazar İsmail Beşikçi’nin önerisi üzerine Kürt Saray Müziği adını uygun gördük. Kürt Saray Müziği adını vermemiz çok önemli. Kürt halkı tarih hakkında yeterince bilgi sahibi değil. Bilgi sahibi olanlarda Kürt müziğinin zenginliğini bilmiyor’ dedi.
‘Eski makamlarla yeni besteler yapmak istedik’ 
 Êhmedê Xanî’nin Mem û Zîn eserinin 1695’te tamamlandığını sözlerine ekleyen Farqînî, eserde Kürt müziğinin makamından söz edildiğini dile getirdi. Eserin makamlarını araştırdıklarını belirten Farqînî, ‘O makamlarla yeni besteler yapmak istedik. Kürt müziğinin geçmişine dikkat çekmek istedik. Kim o müziğini makamına, otantiğine, enstrümanlarına göre daha uygun beteler yapabilir diye düşündük’ diye konuştu. Kürt saraylarını anlatmak istediklerini vurgulayan Şeref Xan’ın sarayının, Bedirxan ailesinin ait Birca Belek’in İshak Paşanır saraylarının Kürt sarayları olduğunun altını çizen Farqînî, bu sarayların Kürt müziğinde çok önemli yeri olduğunu dile getirdi. 

‘Türk Sanat Müziği’nin yüzde 60’ı Kürt Sanat Müziği’nin makamlarından oluşuyor’ 
 Türkiye’nin en önemli müzik otoritelerinden Prof. Dr. Mustafa Erduran Surat’ın sanat müziği repertuarı üzerine yaptığı araştırmaya göre; TRT’nin repertuarı yüzde 40 Kürt makamı, yüzde 20’sinin ise Mezopotamya makamından oluştuğunu hatırlatan Farqînî, Surat’ın bir çok yerde yaptığı değerlendirmede ise Türk Sanat Müziği denilen müzik türünün aslında Kürt Sanat Müziği olduğunu dile getirdiğini belirtti.

Dede, oğul ve torunun sürdürdüğü 3 kuşak müzik 
 Kürt müziğinin ve Mezopotamya müziğinin tarihinde Musulîyan ailesine rastlandığını vurgulayan Farqînî, Kürtlerin bu ailenin Kürt olduğunu bilmediğini belirtti. Farqînî, kimilerine göre Yahudi Kürt, kimilerine göre de yezidi Kürt kökenli olan müzik ustası İbrahim Mehdi Musulî’nin, İslam Abbasi Devleti döneminde Pythagoras’ın müzik teorisini geliştirdiğine dikkat çekti. Farqînî, ‘Halife Harun Reşit himayesinde ilk müzik okulunu kuran İbrahim Mehdi, ses dizgeleri teorisi ve ses aletlerinin gelişmesi için çok ciddi çalışma yürüttü. Öğrencisi olan oğlu İshak Musulî babasını eğitimindeki ebcet, notalı yazma tekniğini geliştirdi. İshak Musulî’nin Hammad aile müzik ekolunu devam ettirdi’ şeklinde ifade etti. Afrika üzerinden İspanya Endülüs’e göç eden ve gitarın babası olarak bilinen Ziryap’ında Musulîyan ailesinin yanında yetişen Musul Kürtlerinden olduğunu sözlerine ekleyen Farqînî, Ziryap’ın ud sazına beşinci teli ilave edip mızrabı ilk kullanan ve flamenkoyu yaratan kişi olduğunu dile getirdi.

Safiye ALAĞAŞ
DİHA



1980 almanya doğumlu Qoçgirî kökenli Cemil Koçgün, bir çok ozana yurt edinmiş olan bölgesinin (sivas / İmranlı-Zara) karekteristik özelliklerini taşımanın haklı gururunu yaşıyor. Aileden gelen saz çalma geleneği, Cemil’i de etkilemiş ve küçük yaşlardan itibaren sazla haşır neşir olmuş. Bağlamayla olan tanışıklığını ve sürecindeki birikimini, sanatçı Mikail Aslan’dan aldığı müzik teorisi dersleri ile pekiştirir. 2001 yılından itibaren ‘Mikail Aslan Ensemble’ de yer alan Koçgün, sanatçının ‘Kılite Kou’ adlı albümüne de sazıyla eşlik eder. Daha sonra Ahmet Aslan’ın ‘Va u Waxt’ isimli çalışmasında, Koçgirili Alişer Efendiye ait olan ‘Birlik Zamanıdır’ adlı şiiri besteleyip okur. Mikail Aslan, Cemil Koçgün’ü şöyle anlatıyor: ‘Cemil çok genç olmasına ve Avrupa’da doğup büyümesine rağmen, bağlamaya olan hakimiyeti ile bizleri şaşırtıyor. Binlerce yıllık otantik halk müziğimizin mirası, onun parmaklarında pamuk yumuşaklığında bir sihire dönüşüyor.’

 İlk Albümü Aşkı Pervâz hakkında kendisinin görüşü şu yönde: Aşk-ı Pervaz, ilk ürünümüz, oraya tüm heyecanımızı, sevgimizi, yapamadığımızı, acemiliğimizi aktardık. Tabii ki onun hemen değerlendirmesi yapılmıyor. Biraz zaman geçmesi lazım. Bu olgunlaşmam, tecrübemle ilgili. Şimdi değerlendirdiğimde doğru yaptığımızı görüyorum. O zaman 22 yaşındaydım. Dinleyicilerin, özellikle gençlerin ilgisini çekti. Çünkü modern ve geleneksel tınıların birbirini rahatsız etmeden, doğru hesaplanmış bir buluşması var.

İkinci Albümü Heya'yı 2007'de çıkardı. Heya'yı üzerine düşünceleri: İlk albüm Doğu-Batı tınılarından oluşan bir yolculuk. Yani bir aşkı keşfedip onun peşinden yürümek, ışığa doğru yürümek… İlk heyecanda yolculuğun içinden bir şey göremezsin, bir hız içindesin çünkü. Tabii yaş ilerledikçe, tecrübe, farklı çevrelerle çalışmak da önemli… Adına Qizilbaş şarkıları dedik. Çünkü yabancılara da açılmak, bu müziği onlara da tanıtmak istedik. Ayrıca 2005 yılında Dêrsîm coğrafyasını dolaşıp yaşlıları kaydettik. Sarraf belgeseli. Heya’da bunun etkisi de oldu. Yaşlılarla oturup-kalkmak, onların kokusunu almak etkili oldu albümde. Onların gördüklerinin, yaşadıklarının çok faydası oldu. Silo Qiz, Firik Dede gibi yaşlılarımız, beni bir adım daha öne taşıdı. Heya için Qoçgîrî, Dêrsîm ve Erzincan yörelerinde epey araştırma yaptık. Heya’da daha çok geleneksel tınıları işledik. Tembur, tef, erbane, mey, kaval gibi enstrümanları kendi doğal halleri ile işledik. Dinamik bir düzenleme oldu.

Üçüncü Albüm Hiva zerî/Altın ay bana göre artık pişmişliğin ürünü. Bu albümü 2012'de çıkmıştır. Kısaca ne kadar beğendiğimi şöyle açıklayayım: yıllardır telefonum albümden bir parçanın girişi olan Bertî çalar.


2015 Yılında Tara Jaff ile Tembur&Harp albümüne imza atmıştır. İnternet ortamında sadece intro ve birkaç konser kaydı bulunuyor.

Son olarak Hawniyaz adlı bir grupta Aynur & Kayhan Kalhor & Salman Gambarov ile beraber çalışmıştır. Sanırım bu grubun temelleri Almanya'da yapılan Morgenland Festivalinde atılmış. Son olarak o festivale ait videoları paylaşarak paylaşımı sonlandırayım.

MKRdezign

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget