Articles by "Dünyadan Sesler"

1-Tunay Bozyiğit kimdir?   
      1961 senesinde Iğdır ilinin Tuzluca ilçesinde, Kağın köyünde doğdum. İlköğrenimimi Kağın ve Tuzluca’da, orta öğrenimimi ise Iğdır‘da tamamladım. 1983 senesinde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde memur olarak çalışmaya başladım. O arada Anadolu Üniversitesi İş İdaresi bölümünü bitirdi. 1984 ile 1987 yılları arasında Zeytinburnu Halk Eğitim Merkezi’nde halk oyunları ve halk müziği korosunda çalıştım.

      1988-1993 yılları arasında siyasal sebeplerle Paşakapı, Metris, Bayrampaşa cezaevleri ile Sakarya, Gökçeada ve Çanakkale’de bulunan cezaevlerinde 5 yıl yattım. Daha sonra memurluktan ayrılıp 1994 senesinde Marmara Üniversitesi Biyomedikal Cihaz Teknolojisi bölümünde eğitim görmeye başladım. 
      Şaşırtmayı ve şaşırmayı hep sevdim ömrümce... Çocukluğumu geçirdiğim Ermeni sürgünü köyüm Kağın’da ilk aşk, ilk aşka ağlamışlıkla başladı yaşamım.. Adı Zerişan’dı... Anadolu’mda kızlar erken büyür ve ere erken verilir, öyle de oldu.
      Batası töresince… Yüreğimde yangın halaya durdu gövdem boyunca, kudurdu… O acının izi taptaze kaldı her aşk vuranda kanadı... İlk şiir ve beste de taa o zamandı... Köyümüzü sel vurdu.  Çığlığım türküye döndü, ücra köyümle dünya arasındaki köprü her bahar gibi sele teslim olmuştu, ekinler heder canlılar telef olmuştu.
      Orta okula başlamam için kazamız Tuzluca’ya inmiştim babamla… Üç dört katlı binalar görüp dehşete kapılmıştım. Babama sordum, “kim yönetiyor burayı?” “Kaymakam” dedi, ”tamam, kaymakam olacağım” dedim, “töreyi kaldıracağım…” Sonra fotoğrafçıya gittik, kara çarşafın içinde kaybolan, buraya bak kuş çıkacak diyen ve koca bir ışıkla beni kandıran, utandıran Alasker amcayı tanıdım. İkinci kandırılmamdı; ilki kolumu aşı diye çizen şekerle aşılayan doktor olmuştu. Babam poz için saçımı elleriyle taradı, ilk sevişiydi… Başımda o ellerin izi kaldı.  Ah sevmelerde ahım kaldı... Köyümde çocukları sevmek törece yasaktı.
      Okula başladım, sarı saçlı çilli biri önümdeki sırada oturuyor… İlk kez böyle bir şey görüyorum… Milli Güvenlik dersimize giren binbaşının kızıymış… Askerden ilk darbeyi o an yedim ve tam iki yıl bir güneş gibi sadece seyreyledim H.Sevgi Erdinç’i… İlk lal oluşumdu, sonra bir arkadaşın bağlamasıyla tanıştım, eve getirdim, sevindirdiktim. Meğerse aylardan Kerbela’ymış ,bağlamanın teknesini başımda paralattım babama… Sanatçılığım kırkına dek ertelendi… Köyün ilk memuruydu babam, tek radyo bizde vardı Ermeni ve Kürt müziğini  Erivan radyosuyla tanıdım, arkadaşlarıma hava attım… Ataması Iğdır’a çıkınca babamın, taşındık… 3.sınıfta siyasetle tanıştım ve devrimci olarak babamın ölünceye dek utancı oldum… Sülalem beydi ve vekil ya da senatör sadece bizden olur, halkı oy davarı bizimkiler yapardı… Ailemi izole ederek cezalandırdı sülalem, bendim sebep…
      Derken lise… Sınıflarda sıralar ayrışır sağcılar sağda, solcular solda oturur, jandarma arada volta vurur, hoca karatahtada ders anlatır, teneffüsler sırayla yapılırdı… Orta eğitimde azım kaldı… Temel dersler boş geçer, tali dersler kaymakamla beraber hükümet memurlarıyla doldurulurdu… Dövülmediğim gün şanslı sayardım, şaşırırdım… Eve gelip babamdan isterlerdi dövmek için malum çevreler… Denizlere yaptığım bir türküyle ölümüne dövülüp bayıltılmıştım… Türkülerden çekeceğim ta o zamandan sabit ve sabıkalaşmıştı…
      Karakolda ayna yerine korkunun ve işkencenin olduğunu da o zaman öğrendim… Ve son sınıfta sömestrde komşuluk arkadaşımca öldürüleceğimi haber alıp Kağınıma ricat ettim… İkinci yarı yıl açılmayınca birinci yarı yıl notlarıyla mezun oldum… Üniversite sınavları için İstanbul’a koyuldum... Otobüsün yedek şoförünün karnında uyuyarak Erzurum’da ölümden kurtuldum… O ilde öfkem ve ölüm korkum kaldı… Ankara’da 13 katlı Gülhanayi hayretle saydım İzmit’de denizin mavisine şaştım... Haritada deniz olduğu belli olsun diye maviye boyandığını sandıydım.. İstanbul da ilk işim Ataköy çadırlı kampta wc temizlemek ve çöpçülükle işe başladım… Sonra askerlik Samsun olaylar ve kurayla tekrar İstanbul… Kavilleşmiştim bu şehirle… Ve 12 eylül bana ikinci askeri darbesi… Daha 13 ünde Eylül’ün zimmetimdeki her şeyin teslim alınması ve koğuşa yemekhanede ve de her duvarda var olan, uyulması gereken kurallar da 6. madde olarak yer almam; dikkat Tunay Bozyiğit tehlikelidir, onunla ilişki kurulmayacak ve 24 saat astsubay Ünal’ın gözetiminde bulunacaktır... İşkence haneye dönüştürülen Samandıra Kışlası’nda isyanım, telefon eylemim ve sürgünler…
      Derken yine İstanbul ve her işte çalışma… Ama her işte... Derken 1983’te Kanarya Ortaokulun da memuriyet… Yine kuralsızlık ve cezalar ve 88’de Eğitder’i kurma çabalarım, sonrası politik tavrımla yargılanmam ve mahpushane… 5 yıla yakın mahpusluk.. Paşa kapısı yakması, Metris isyanı ve 8 sürgün ve bitişle yine İstanbul… 
      Yine her iş, sabıkamla iş bulma zor olsa da... En son oto yıkama ve boya badana… Ve oradan Marmara Üniversitesi... Yine politik yaşam ve mezun olamama hala… İki dersim var ve silmemişlerse öğrenciyim hala… Sonrası ne iş olsa da yaparım ve Alamut kalesinin 2000 de açılışı… Ve yaşamımda yeni bir sayfa…
      Ha; kendimi bileli dört şeyi sevdim; politika (politik ahlakı olmayanın başka ahlakı olmaz, bütün ahlaklar politik ahlaka tabidir) şiir aşk ve türkü, hala da onlarla varım.

  
2- Besteleriniz yanında şiirlerinizle de tanınıyorsunuz? Bu yönünüzü tam olarak ne zaman keşfettiniz ve duygularınızı paylaşmaya nasıl karar verdiniz?
      Asıl besteci olmaya kırkında, herkes teneşire kuyruğa girerken başladım. Yitik bir aşk öyküsünün kahramanı olduğumda… Şiire ülkemdeki herkes gibi sivilceyle tanışıp patlatarak haz aldığım zaman başladım. Ama kitap çıkarma cüretini iki albümü yayımlayıp da (malum, albümlerde şiirlerimi seslendiririm) tepkileri gördükten sonra gösterebildim.

 
3- Toplumsal  şiir ve ezgilerin bir üreticisi olarak, bir sanatçının günümüzde ne tür toplumsal kaygıları olmalıdır, bunu yaşadığımız coğrafyada değerlendirdiğimizde, ne yönde görevler üstlenmelidir.
 Bireycilik, dahası bencilik hastalığını yenen her sanatçı içinde soluduğu toplumun sorunlarından uzak kalamaz diye düşünüyorum... Her anlamda gündemin saliselik değiştiği toplumumuzda, hele de günümüzde sanatçı uyanık olmalıdır. Emeğin başına örülen çoraplardan tutun yaşadığım coğrafyadaki kirli savaş, yani Kürt sorununa karşı duyarlı ve de dikkatli olmalı halka bilinç taşımalıdır. Mevcut iktidar malumumuz... Gerici karakteri itibariyle toplumsal sorunları çağ dışı çözümden yanadır... Emek Cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar sefalet ücretiyle karşı karşıya kalmamıştır, asgari ücret tam bir hakarettir. İşsizlik, hele de yüksek diplomalı işsizlik bu kadar soluk kesici toplumsal patlamaya uygun hale gelmemiştir… Ve iktidar soygunu da… Ayrıca Kürt sorununda takkiyecidir ve de tasfiyeci. Ulusal bilinç bir kez daha çağ dışı anlayışla afyonlanmaktadır.  Sanatçı muhalif olmak zorundadır…

 
4- Şiire en çok hangi duyguyu yakıştırıyorsunuz? (Aşk, acı, hüzün, sevinç,umut vb.) 
    Önce hüznü, sonra umudu... Ben hüznün emceğinden beslenirim malum azgelişmiş toplumun sanatçısıyım ama umudun da asla yakasını bırakmam ne kadar işkence olsa da, egemenlerin elinde esir olsa da...
 

5- Sanatta yenilenme yapılması  taraftarı ve de yapılamayışının şikayetçisisiniz. Üretimlerinizi bu durumun karşısında yapıyorsunuz. Öyleyse, sanatta yeni yaratım yerine biçim değişikliğinin bir çok boyutuyla  neyi ifade ettiğini, çıkan sonuçları ve sanatçının bu konudaki tutumu nasıl olmalıdır? 
      Sanat dogma olmayacağına göre üretim araçlarıyla beraber gelişmek hatta ondan daha öngörülü olmak zorundadır... Salt biçimle olmaz bu, öz biçim ilişkisi diyalektik bir ilişkidir... Müzikte bolca biçim deneniyor; eski anonim bir eser yeni, bazen de batı enstrümanlar eklenerek önümüze sunuluyor. Bu kulağa yeni bir tat olsada sonuçta biçimseldir. Aslolan ise süreci anlamak ve sürecin dilini yeniden yaratmaktır bence... Şiirde de bu böyledir ne yazık ki, hala Nazım Usta’dan, Ahmed Arif’ ten, Enver Gökçe’den, Hasan Hüseyin’den okuma ihtiyacı duyarak haz alıyorsak, bilgileniyorsak bir sorun var demektir... Onlar aşılamadığı gibi yeni sürecin dilini onlar kadar güçlü kuramıyoruz demektir… En zor olanı yapmalıyız yani cidden kafa yormalıyız, kolaya kaçmamalıyız...
 

6- Şiirin ölçütleri ya da kalıplaşmış kuralları olmalı mıdır?
   Ben bütün kurallara karşıyım... Üretim ilişkisinin bu kadar çeşitlendiği günümüzde kurallara bel bağlayamam.

 
7- Tunay Bozyiğit'ten çok Seyduna'yı duyuyoruz, kimdir Seyduna?  
    2002 yılında ilk albümüm ‘Şahrud ile Seyduna Türküleri’ adıyla profesyonel müzik hayatına atıldım. 2004 yılında aynı adla 2. albümü piyasaya sürüldü. 2006 yılında yine aynı ad ancak ’Sen Hiç mi Bahar Görmedin ‘ alt başlığıyla 3. albümünü oluşturdum. 2008 yılında aynı isim ve ‘Sevdan Sabıkamdır’ alt başlığıyla 4.albümü sevenlerime kavuştu.

Şimdilerde aynı adlı 5. albüm için stüdyoda çalışmalarını sürdürmektedir. Ve haziran 2010 da raflardaki yerini alacak seyduna & şahrud-5  “Söz ateştir her ağız taşıyamaz” alt başlığıyla.
Bugüne değin 20’ye yakın sanatçının albümünde değişik eserleri yer almaktadır.
      2005 senesinde Babil yayınlarından ‘Lal’ isimli ilk şiir kitabım yayımlandı. 2008 senesinde Pencere yayınlarından ‘Leyl-i Lal Şewe’ isminde ikinci şiir kitabım, 2009 senesinde Pencere yayınlarından ‘Şeveren ile Hazari’ ve ‘Elahar Belcesi’ isimleriyle iki şiir kitabım daha yayımlandı. Bugün yayımlanmış 4 şiir kitabım bulunmakta olup;’ Dün Dökümü, Kağın Bir Mesel Tapınağı’ isimli yarı şiir yarı öykü kitabım  yayıma hazırdır.
      Hala şiir ve ezgilerle üretimime devam etmekteyim…
Seyduna, Tunay Bozyiğit’in sanatçı adıdır, Hasan Sabbah’ın lakabıdır, ödünç aldığım… Ünlü Alamut Kalesi kurucu komutanı ve bilgesi Hasan Sabbah der ki, ’iktidarla düşüp kalkan bilginler, bilginlerin yüz karasıdır’. Bu kadarı bile o lakabı ödünç almama yeterlidir, zor olansa o yükü taşıyabilmemdir... Bunun için de elimden gelen yüreğimdir. Müzik kitleyle daha kolay buluştuğundan ülkemde söz yazarı ve besteci Seyduna, şair Tunay Bozyiğit’ten önde gitmektedir ne yazık ki... Bir de popülizmi sevmediğim için olsa gerek, mutfağı seviyorum, üretimi…
  

8- Yaptığınız sanatın size yaşattığı mutluluğu nasıl tanımlarsınız? Kendi içinizdeki ve yaşamınızdaki boyutlarıyla nasıl anlamlandırıyorsunuz? Ve gelecek için bu anlamların gelişen üretiminizde nasıl belirlemeleri olacaktır?
      Tam bir çelişki ve çeşnilik yaşıyorum aslında... Yani her duygu ya da değer hayatıma dairdir… Hayata dairdir... Hatta hazdan çok lanetli oluyor, mutsuz ediyor bilmek... Toplumsal kişiliğin bireysel mutluluğu olacağına inanmıyorum... Biliyor ve de duyarlıysa tabi… Çok dibine yaşıyorum her şeyi, yanıp yakılıyorum adeta... Ama inceden bir haz almışlık da yok değil hani mazoşistçe... e ne de olsa küçük burjuva cenneti bir toplumsal yapımız var ve herkes biraz yaşadığı topluma benzer…
Herkesin yüreğine selam olsun...
                                                                                                                        Zeynep KURİŞ



Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu bünyesinde yer alan Kardeş Türküler projesi, “halkların kardeşliği”ne müzikal bir çerçeveden vurgu yapıyor. Anadolu, Trakya ve Mezopotamya halk şarkılarını, kendi kültürel bağlamlarını dikkate alarak, orijinal dilleriyle yorumlamaya çalışırken, çokkültürlü bir coğrafyada kardeşlik içinde bir arada yaşama umudunu dile getiriyor.

Kardeş Türküler Projesi çerçevesinde, Anadolu ve çevresinde yaşayan farklı dil ve inançlara sahip halkların şarkıları üzerine araştırmalar yapılıyor, geleneksel şarkılar ve geleneksel formlara dayanarak üretilen besteler, projenin düzenleme anlayışı çerçevesinde yorumlanıyor.



Proje, ilk kez 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü'nde hazırlanan bir konser çalışması olarak gündeme geldi. Bu konserin repertuvarı, Türk, Kürt, Azeri ve Ermeni şarkılarından oluşuyordu. Daha sonraki dönemlerde, değişik kültürlere ait şarkı ve danslara da yönelindi ve repertuvar zenginleştirildi: Laz, Gürcü, Çerkez, Çingene, Makedon, Alevi... şarkıları ve dansları icra edildi.

Kardeş Türküler Projesi'nde icracı olan müzisyen ve dansçılar, 1995'te kurulan Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'nun (BGST) kurucuları arasında yer aldılar. Projenin bundan sonraki çalışmaları, konserleri, dans müzik gösterileri ve albümleri BGST çatısı altında sürdürüldü.

İlk albüm, 1997'de Kalan Müzik tarafından yayınlandı. “Kardeş Türküler” adı verilen bu albümde, Anadolu ve Mezopotamya'daki müzik geleneklerinin ürünlerinden örneklere yer verildi. Proje kapsamında yaklaşık dört yıl boyunca verilen konserlerden seçkiyle oluşturulan albümde çokkültürlülük ve halkların kardeşliğine vurgu yapıldı.

1998 yılında, İstanbul'da özel bir radyonun yaptığı dinleyici anketinde 'yılın grubu' seçilen Kardeş Türküler kadrosu, ikinci albümünü daha lokal ve spesifik bir projeye ayırdı: 'Doğu' (Kalan,1999). Anadolu'nun doğusu ile Mezopotamya coğrafyasını kapsayan, çokkültürlülüğün ve kültürler arasındaki geçişkenliğin vurgulandığı ‘Doğu'da projenin ilk bestelerinden birine de yer verildi.

Folk Roots dergisinin Temmuz 2000 tarihli sayısında tanıtımı yapılan 'Doğu' albümü, aynı dönemde İngiltere'de yayın yapan Radio Not-Wonderful'un listesinde 4. sırada yer aldı. 2000 yılının Şubat ayında, Jérôme Cler'in hazırladığı ve Cité de la Musiques / Actes Sud tarafından Fransa'da yayınlanan 'Musiques de Turquie' adlı kitabın cd ekinde, albümden iki şarkıya yer verildi.

'Doğu' albümünden bir şarkı, Songlines dergisinin Anadolu müziklerine ayırdığı Ekim sayısının eki olan karma albümde yer aldı. Yine Folk Roots dergisinin Ocak-Şubat 2001 sayısındaki karma albümde 'Doğu'dan bir şarkıya yer verildi.

Aynı derginin Ağustos-Eylül 2002 sayısında Kardeş Türküler'le yapılan bir söyleşi yayınlanırken; Almanya'da yayınlanan Folker! dergisi de, Mayıs-Haziran 2002 tarihli sayısında toplulukla yaptığı bir söyleşiye yer verdi.

Kardeş Türküler Projesi, yaşadığı coğrafyanın çok-kültürlü, çok-etnili yapısını, Türkiye'de çekilen ilk Türkçe-Kürtçe video kliple de (Kara Üzüm Habbesi) gündeme getirmeye çalıştı. Kültürler arasındaki alışverişin müzikal alanda bir örneği olarak düşünülen bu şarkının video klibi, bir 'ilk' olması itibariyle ana haber bültenlerine konu olduysa da, Türkçe dışındaki dillerde yayın yapma konusunda kendi kendini sansürleyen ulusal kanallarda pek gösterilmedi; ama kardeşlik ve barışı önemseyen çevrelerden olumlu tepkiler aldı. Projenin ikinci klibi, Kürtçe bir iş şarkısı olan “Mîrkut”a çekildi. Bu klipte Bgst'li dansçıların Mîrkut şarkısı için hazırladığı ve dans-müzik gösterilerinde icra edilen dansa yer verildi.

Avrupa'da yaşayan ünlü Kürt müzisyen Şivan Perwer'in Eylül 2000'de piyasaya çıkan 'Roj û Heyv' (Güneş ve Ay) adlı albümünün müzik yönetmenliğini ve düzenlemelerini üstlenen Kardeş Türküler kadrosu, daha sonra Yılmaz Erdoğan ve Ömer F. Sorak'ın yönetmenliğini yaptığı 'Vizontele' ve Yılmaz Erdoğan'ın yönettiği ‘Vizontele Tuuba' filmlerinin müziklerini hazırladı. 'Vizontele' filminin müzikleri 2001'de, 'Vizontele Tuuba'nın müzikleri ise 2004'te film müziği albümü olarak Kalan Müzik etiketiyle yayınlandı.

'Vizontele' film müziği, Ekim 2001 tarihinde 38.si düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'En İyi Film Müziği' ödülünü aldı. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) tarafından da aynı ödüle lâyık görüldü.

2002 yılında, yine çokkültürcülük konseptiyle hazırlanan 'Hemâvâz' (Kalan, 2002) albümü, Avrupa baskısıyla da (Connecting Cultures, 2003) uluslararası dinleyiciye ulaştı. Projenin son albümü “Bahar” yine Kalan Müzik etiketiyle 2005'te çıkarıldı. “Bahar” albümünde Anadolu, Trakya ve Mezopotamya halkları için “yeniden doğuş”u simgeleyen bahar bayramları şarkılarına ve bir arada yaşama umuduna vurgu yapıldı.

Konserler / Gösteriler

Kardeş Türküler, 1994 yılından beri Türkiye içinde ve dışında birçok konser verdi, festivallere katıldı. İstanbul, Kocaeli, Düzce, Samsun, Ankara, İzmir, Mersin, Bursa, Altınoluk, Denizli, Adana, Antakya, Urfa, Mardin, Antep, Diyarbakır, Eskişehir, İzmit, Van, Hakkari, Varto, Çanakkale, Batman, Tunceli ve Kıbrıs'ta verilen konserlerin sayısı 130'u geçti. Anadolu'ya düzenlediği turnelerinin yanı sıra Türkiye'de düzenlenen kültür ve sanat festivallerine ve üniversitelerin çeşitli etkinliklerine de katılan Kardeş Türküler, zaman zaman farklı sanatçılarla da sahne paylaştı. Ermeni duduk ustası Civan Gasparyan ile birlikte çıkılan İstanbul konseri bu ortaklıklardan biriydi.

2000 yılından itibaren her yıl Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda sergilenen Kardeş Türküler dans-müzik gösterilerinde Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü öğrencileri ve birçok sanatçı aynı sahneyi paylaştı. Aynur, Hakkari Dengbêjleri, Cemil Topuzlu'da bir araya gelinen sanatçılar arasındaydı.

Avrupa'da da çeşitli festival ve etkinliklere katılan ve turneler düzenleyen Kardeş Türküler Projesi, 1998'den beri Hollanda'da (Rotterdam, Amsterdan, Utrecht, Den Hag), İsviçre'de (Zürich, Münchenstein), Belçika'da (Gent, Roeselare, Leopoldsburg, Dendermonde, Genk, Brüksel), İngiltere'de (Londra), Almanya'da (Leverkusen, Kemnade-Bochum, Stuttgart, Münih, Berlin, Köln, Hamburg, Frankfurt, Dortmund, Rudolstadt, Essen), Fransa'da (Paris, Strasbourg, Lyon), İspanya (Cartegena) ve Avusturya'da (Viyana) 60 konser verdi. Turks Muziekfestival (Hollanda), Intercultureel Torrepoort (Belçika), Culturele Week Turkije (Hollanda), Kemnade International (Almanya), Kopru (Bridge) Turkije Festival (Hollanda), 3e Strasbourg-Mediterranee (Fransa), Rudolstadt (Almanya), Cartegena (İspanya), Şimdi-Now (Belçika, Almanya), Stimmen (İsviçre) festivallerine bazen konser bazen dans-müzik gösterisi formatıyla katıldı.


Sesler Bir Arada….

Kardeş Türküler Projesi, 2006 Haziran'ında Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda sergilediği gösterisinde İstanbul ve Diyarbakır'daki amatör korolar ve müzisyenlerle sahneyi paylaştı ve 140 kişinin sahneye çıktığı bir dans-müzik gösterisi sundu. Gösteri, farklı dil, din ve kültürlerin bir arada yaşama isteğinin sahne üzerinde daha somut ifade edilebileceği bir gösteri projesi olarak gündeme geldi.
Gösteride, BGST ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK) ile birlikte, Ermenice şarkılar söyleyen Sayat Nova Korosu, Laz Kadın Korosu Dalepe Nena, Roman müzisyenler Sarıköylü Tevfik ve Arkadaşları, Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu ve Mitrib çocuklardan oluşup Diyarbakır Sur Belediyesi çatısı altında çalışmalarını yürüten Gêdén Bajer Ritim Topluluğu sahne aldı. Kardeş Türküler bu “Sesler Bir Arada…” ile,

dayanışma yoluyla ortak bir gösteri hazırlamayı ve "toplumsal barış" talebini daha güçlü bir şekilde ifade etmeyi hedefledi. Önümüzdeki dönemlerde, Kardeş Türküler projesi çerçevesinde, amatör müzik çalışmaları yapan grup ya da topluluklarla birlikte araştırmalar yapılması; bu araştırmalardan çıkacak sonuçların çeşitli dergi, kitap vb. yayınlar aracılığıyla kamuyla paylaşılması ve düzenleme deneyimlerini birlikte geliştirerek; ortaya çıkacak ürünlerin “Sesler Bir Arada” projesinde olduğu gibi birlikte sergilenmesi planlanıyor.

Kardeş Türküler Projesi'nin Müzikal Olanakları

Tüm bu konserlerin yanı sıra gidilen şehirlerde dinleyicilerin katıldığı pekçok söyleşi düzenlendi ve Kardeş Türküler Projesi, dinleyicilerin yorum ve soruları çerçevesinde tartışıldı. 2005'ten bu yana “Kardeş Türküler Projesi'nin Müzikal Olanakları” başlıklı bir sunumla, on yılı aşkın bir sürede edinilen düzenleme deneyimleri, Kardeş Türküler düzenlemelerinden örnekler dinletilerek dinleyicilere aktarılıyor. Sunumun sonunda bazı şarkılar izleyicilerle birlikte seslendiriliyor. Bu sunum bu güne kadar Diyarbakır , İstanbul ve Ankara'da gerçekleştirildi. Önümüzdeki dönemde de çeşitli üniversite kampüslerinde ve etkinliklerine taşınmaya devam edilecek.

Neşet Ertaş,  halk ozanı ve halk müziği şarkıcısı. Abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi. Yaşar Kemal, Ertaş'ı "Bozkırın Tezenesi" olarak adlandırmıştır.

Babası bağlama ustası Muharrem Ertaş, annesi Döne Ertaş'tır. 8 yaşına kadar doğduğu köy olan Kırtıllar Köyü'nde yaşamış, sonrasında ailesi ile birlikte İbikli Köyü'ne yerleşmişlerdir. 12 yaşındayken annesi Döne'yi kaybetmiştir. Babası Muharrem Ertaş, Yozgat'ın Kırıksoku Köyünden Arzu isminde bir kadınla evlenince bir süre bu köyde yaşadıktan sonra Yozgat'ın Yerköy ilçesine yerleşmişlerdir. Ertaş, ilkokula gittiği yıllarda önce keman, sonra da bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte yörenin düğünlerinde sazı ile türküler söylemeye başladı. Ertaş, etkilendiği tek kişinin babası Muharrem Ertaş olduğunu söyler. Bu durumu şu şekilde ifade eder; "Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız.".



Neşet Ertaş, Kırşehir ve ardından 2 yıl da Kırıkkale'de bulunduktan sonra 1957 yılının sonunda İstanbul'a gelerek Şen Çalar Plak'ta ilk plağını Neden Garip Garip Ötersin Bülbül adı ile babası Muharrem Ertaş'a ait bir türküyle çıkarır. Halk tarafından çok beğenilen bu plağı diğer plak, kaset ve halk konserleri takip eder. 2 yıl İstanbul'da çalıştıktan sonra Neşet Ertaş Ankara'ya yerleşir ve sahne hayatına burada devam eder. 1962'de İzmir Narlıdere'de askerliğini yapar. Askerliğini yaptıktan sonra Ankara'da çalıştığı gazinoda Leyla isminde bir kızla tanışır ve hemen evlenir. Babası Muharrem Ertaş, Neşet'in bu evliliğine şiddetle karşı çıkar. Bu olaylardan sonra Neşet Ertaş ve Muharrem Ertaş uzun yıllar konuşmazlar. Neşet Ertaş ve Leyla Ertaş'ın bu evlilikten Döne, Canan adında iki kız ve Hüseyin adında bir erkek çocukları olur. 7 yıl evli kaldıktan sonra 1970'lerin başlarında ayrılırlar. 1978 yılında alkol ve sigara kullanımından dolayı parmaklarından felç geçirir ve işsiz kalır. Kardeşinin daveti üzerine Almanya'ya gider. Tedavi olur. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre Almanya'da kalan sanatçı, 2000 yılında İstanbul'da verdiği konserle sahne hayatına geri dönmüştür.
Demirel zamanında kendisine sunulan 'devlet sanatçılığı' unvanını; "O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım." diyerek geri çevirmiştir. Halk bu tavra destek vermiş ve Neşet Ertaş âdeta yaşayan bir efsane olmuştur. Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında yapılan ulusal envanterlerden Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanterine alınarak yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuvarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüş, bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuvarlarda ders olarak okutulmuştur. Hayatı ve eserleri Doç. Dr. Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap hâlinde yayımlanmıştır.
 25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Cenazesi Kırşehir Bağbaşı Mezarlığında toprağa verilmiştir. Mezarı ise babası Muharrem Ertaş'ın yanındadır. Mezar taşında ise ''Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp, Hakk'a bağlı. İncitme canı, incitme.'' yazılıdır.
Neşet Ertaş’ın adı Kırşehir'deki caddelerde, okullarda bulunmaktadır, ayrıca babası Muharrem Ertaş’la birlikte bir de anıtı bulunuyor. Dünyada robot heykeli yapılmış ilk saz sanatçısıdır. Android heykeli dünyaca ünlü heykel sanatçısı Adil Çelik tarafından yapılmış, Kırşehir Neşet Ertaş Gönül Sultanları Kültür Evi'nde yerini almıştır.


1954 yılında Ankara‘da doğdu. Müzikle ilgilenmeye, çocukluğunun geçtiği Elazığ’da başladı. Keman ve bağlama öğrenmeye de o yıllarda yöneldi. Liseyi Ankara’da tamamladıktan sonra özellikle babasının isteği üzerine fizik-kimya öğrenimi görmek için Almanya’ya gitti.

1973 yılında gitar öğrenmeye başlayan Oğur, Doğu müziğindeki sesleri de kullanabilme gereksinimden dolayı birkaç yıl içinde perdesiz gitarı yaparak müziğe kazandırdı. Almanya ve Avrupa’nın öteki ülkelerinde gitarcı olarak çalıştı.




1980 yılında İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarına girdi. 5 yıllık eğitimi tamamlayan Erkan Oğur, askerlik dönüşü sonrasında konservatuarda ud dersleri verdi. Aynı dönemlerde öncelikle Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil olmak üzere birçok müzisyene perdesiz gitarla eşlik etti. Birçok konser verdi.

1989’da Amerika’ya giderek birçok sanatçıyla ağırlıkla Blues olmak üzere çalışmalar yaptı. Perdesiz gitarın Batı müziğe girmesini sağlayan Oğur’un, perdesiz gitarla yaptığı bir albüm Almanya’da liste başlarına tırmandı.

Müzikteki arayışlarının yanında, çalgılardaki geliştirme çalışmalarını Kemal Eroğlu ile birlikte sürdürmektedir.

Türkiye ve Türkiye dışında birçok konser veren Oğur, Fahir Atakoğlu, Bülent Ortaçgil, İsmail Hakkı Demircioğlu ve Okan Murat Öztürk gibi birçok sanatçıyla çalışmalarını sürdürmektedir.


19 Ağustos 1980 tarihinde Halil İbrahim ve Kevser Altunsaray'ın oğlu olarak Kırşehir'de doğan İsmail Altunsaray, 12 yaşında bağlama çalmaya başladı. 1997 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Temel Bilimler Bölümü’nü kazandıktan sonra öğrenimi boyunca kendi üniversitesi başta olmak üzere çeşitli üniversite ve toplulukların ulusal ve uluslararası etkinliklerinde yer aldı. 



2002 yılında konservatuvar eğitimini tamamlayan Altunsaray, 2003 yılında TRT İstanbul Radyosu Türk Halk Müziği Birimi’ne akitli sanatçı olarak kabul edildi. Bu dönemde çeşitli televizyon ve radyo programlarında icracı ve solist sanatçı olarak yer aldı
2005 yılında Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Musikisi Ana Sanat Dalı Yüksek Lisans Programı’nda lisansüstü eğitimini başarıyla tamamladı.
İTÜ Halk Bilimleri ve Sanatları Kulübü’nün 2006 yılından beri düzenlemekte olduğu; Neşet Ertaş, Musa Eroğlu, Erkan Oğur gibi ustaların da katılımıyla gerçekleşen  “İTÜ Bağlama Günleri” etkinliğinde solo performanslar gösterdi.
2008 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi TİKA’nın desteğiyle düzenlenen 9. Uluslararası Sürmeli Festivali bünyesindeki ”Nida Tüfekçi Altın Bağlama Kültür Sanat Ödülleri” adını taşıyan organizasyonda Türk Halk Müziği İcracılık Dalı’nda Teşvik Ödülü aldı.
İsmail Altunsaray, 22 Nisan 2009 tarihinde Avrupa’nın en prestijli konser salonlarından Berliner Philharmoniker Chamber Music Hall’da, “Bozlak ve Flamenko” sentezinin başarıyla gerçekleştiği bir konsere imza attı. “Alla Turca: Orient and Occident Meet for a Cultural Dialogue of Instruments and Voices” başlıklı konserde, kendisine kopuz ve perdesiz gitarda Erkan Oğur ile İspanyolların dünyaca tanınmış Flamenko gitaristi Paco Pena ve geleneksel anlamda dünyaca tanınmış vokallerinden biri olan Miguel Ortega eşlik etti.


1948 yılında, aslen Makedonyalı Türk göçmen bir ailenin çocuğu olarak Muğla'da dünya geldi. Babasının tayini nedeniyle küçük yaşta Van'a yerleşti ve 10 yaşına kadar orada yaşadılar. Türk halk müziğinin ve protest müziğin önde gelen adlarından biri olan Selda Bağcan, müzik yaşamına 1971'de Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Mühendisliği öğrencisiyken başladı. Çıkardığı ilk iki 45'lik plak bir milyon dolayında satılınca, meslek olarak müziği seçmeye karar verdi.
2010 Grammy Ödülleri'ne en iyi rap albümü ve en iyi rap performansı dallarında aday gösterilen Brooklynli hip-hop sanatçısı Mos Def, son albümü The Ecstatic'te yer alan "Supermagic" adlı parçada "İnce İnce Bir Kar Yağar" türküsünü kullandı. Selda Bağcan'ın 1976'da piyasaya sürdüğü Türküola albümünde yer alan Aşık Mahzuni Şerif'in "İnce İnce Bir Kar Yağar" türküsü, Electronic Arts adlı oyun şirketinin piyasaya sürdüğü Skate 2 oyununda da Mos Def uyarlamasıyla yer aldı. Gerçek adı Dante Terrell Smith-Bey olan Amerikalı aktör ve müzisyenin albümünde bu türküyü kullanması, albüm kritiklerinde Bağcan'dan bahsedilmesine, birçok müzik dergisinde Selda Bağcan adının geçmesine yol açtı.
İspanyol müzik araştırmacısı Vicente Fabuel’in Selda Bağcan hakkındaki yorumu ise şöyle: “Türk vokalisti Selda, doğu kültüründen çıkmış sayılı efsanevi kadın seslerden biridir. O büyük çöllerin ortasında az bulunur vahalar gibidir. Bir insan nasıl bu kadar çevik, bu kadar derin, bu kadar yaratıcı ve bu kadar hissederek şarkı söyleyebilir.”


Anadolu’nun tarihte kullanılan adlarından biri olan küçük asya – asia minor ve Türk müziğinde sık kullanılan minör akorlardan esinlenerek adını oluşturan Kanada doğumlu müzik grubudur.

Minor Empire’ın ilk albümü olan Second Nature’ı oluşturanlar arasında gitarist/prodüktör Ozan Boz, vokalist Özgü Özman, gitarist Michael Occhipinti, bas gitarist Chris Gartner, perküsyonist Debashis Sinha, udi İsmail Hakkı Fencioğlu, kanuni Didem Başar, bağlama sanatçısı Sidar Demirer ve klarinet sanatçısı Selim Sesler bulunmakta.



Second Nature, piyasa çıktığı Ocak 2011 tarihinten itibaren basından çok sayıda övgü almış, Kanada Radyo listelerinde 1 numaraya kadar yükselmiş ve CBC Radyo ve Toronto Sun müzik eleştirmeni Errol Nazareth tarafından “dünya müziği için geleceğe doğru atılmış büyük bir adım” olarak nitelendirilmiştir.

Kanada merkezli Exclaim! dergisi müzik yazarı David Dacks Second Nature için “çok başarılı şekilde rüyamsı” derken , Amerika merkezli World Music Central yazarı TJ Nelson albümü “cesur, uzmanca yaratılmış ve zengin içerikli” olarak değerlendirmiştir.

Şahi görüşüm ise inanılmaz eğlenceli bir müzik tarzları olduğu yönünde, dinleyin dinlettirin.


Ahmet Aslan, Cengiz Özkan, Erdal Erzincan, Kardeş Türküler, Musa Eroğlu, Şevval Sam, Tolga Sağ ve daha birçok sanatçı, müzik dinleyenlerinin hafızalarına kazınmış 70 Alevi-Bektaşi türküsünü bu projede tekrar yorumladı. Farklı düzenleme anlayışlarının buluşmasıyla oluşturulan “Aleviler’e Kalan 1-2” albümleri, bugüne kadar yapılan en kapsamlı Alevi-Bektaşi müziği seçki albümleri olma özelliğini taşıyor.
İlk albüm olan Alevilere Kalan 1  2014 yılında çıkmıştır. İkincisi 2015 yılında çıktı. Bu albümler ikişer cd'den oluşmaktadır. Bir insan hazine bulunca nasıl sevinirse ilk albümü dinlerken öyle sevindim. Her şarkıda ayrı ayrı. Sizde benim gibi farklı kültürlerin, farklı etnik köken ve dinlerin müziklerini dinlemeyi seviyorsanız, hemen dinleyin, dinlettirin… Emeği geçen herkesin eline koluna nefesine sağlık.





Albümde yer alan sanatçı ve eserler;
 [tab] [content title="Alevilere Kalan 1 (CD 1)"] 1.Bugün Bize Pir Geldi – Erdal Erzincan
2.Haber Getir Pirimden – Mercan Erzincan
3.Can İçeri (Samah) – Musa Eroğlu
4.Bu Dervişlik Bir Dilektir – Cengiz Özkan
5.Ötme Bülbül – Kardeş Türküler
6.Canım Kurban Olsun – Ahmet Aslan
7.Hey Erenler Hak Aşkına – Ayfer Vardar
8.Dı Be – Erdoğan Emir
9.Çağrışa Çağrışa – Gülten Benli
10.Aldı Dert Beni – Erol Mutlu
11.Bozatlı Hızır – Canan Çal
12.Kurban Olam Kalem Tutan Ellere – Erdal Erzincan
13.Hâb-ı Gaflet – Can Kalaycıoğlu
14.Ali’yi Gördüm – Özlem Taner
15.Yavaşça – Tuncay Balcı
16.Duaz-ı İmam – Seval Eroğlu
17.Terk Ettik Alemde Ha ile Hu’yu – Erdem Şimşek
18.Haydar Haydar – Karapaks & Vedat Yıldırım[/content] [content title="Alevilere Kalan 1 (CD 2)"] 1.Gitme Turnam (Semah) – Erdal Erzincan
2.Gönlüm Sağ Yare – Oktay Üst & Şevval Sam
3.Bana Medet – Ali Rıza Albayrak & Hüseyin Albayrak
4.İşte Geldim İşte Gittim – Tolga Sağ
5.Hubyar Semahı – Nilüfer Sarıtaş
6.Rodos Semahı – Nida Ateş
7.Karşıda Görünen Ne Güzel Yayla – Semra Tunç
8.Bir Gerçeğe Bel Bağladım – Hüseyin Korkankorkmaz & Gökhan Dülek
9.Pazarlık Edelim – Şirin Üstün
10.Yola Girme Sen – Levent Güneş & Ahmet Aslan
11.Her Sabah Dertli Esersin – Ayşe Demir Bingöl
12.Akıl Gel Beri – Dilan Akıncı & Erkan Özbey
13.Ey Sofi – Taylan Yıldız
14.Gönül Ne Gezersin – Taner Akyol
15.Salındı Bahçaya Girdi – Gülseven Medar & Deniz Türkan
16.Sultan Suyu – 5+1
17.Gelin Canlar Bir Olalım – Koro[/content] [content title="Alevilere Kalan 2 (CD 1)"] 1. Ömür Bahçesi – Erkan Oğur- İ.Hakkı Demircioğlu
2. Kâinatın Aynasıyım – Erdal Erzincan
3. Çağırırım Dost -Cengiz Özkan
4. Gül Türküsü – Şevval Sam
5. Ben Melanet Hırkasını -Kıvırcık Ali
6. Tâ Ezeli Ezeliden – Dertli Divani
7. Battal Gazi Diyarına Uğradım – Hüseyin Albayrak & Ali Rıza Albayrak
8. Tahtacı Semahı – Ahuzar
9. Eğildim Bir Dolu İçtim – Kemal Dinç
10. Unutmam Mevlâyı – Şems-ü Kamer
11. Bu Sırr-ı Vahdetten- Gültekinler
12. Bir Rengi Hayaldir -Hikmet Tosun
13. Şu Diyar-ı Gurbet Elde – Erkan Akalın & Özge Çam
14. Dün Gece Seyrimde – Derya Çağlayan & Mehtap Dikme
15. Pazarlık mı Olur – Serdar Kemal
16. Gah Çıkarım Gökyüzüne – Talipler
17. Hudey Hudey – Zeynep Baksikaratağ
18. Allah İçin – Canan Çal[/content] [content title="Alevilere Kalan 2 (CD 2)"] 1. Gerekmez – Tolga Sağ
2. Hey Erenler – Ahmet Aslan & Kemal Dinç
3. Harabat Ehliyiz – Muharrem Temiz
4. Uyur İdik Uyardılar – Erdal Erzincan & Tolga Sağ
5. Ey Şahin Bakışlım – Grup Yorum
6. Varma Gönül – Ayfer Vardar
7. Gönül Verdim Murteza’ya – Umut Özkan & Özgür Polat
8. Heyder – Levent Güneş
9. Ali Ali Diye – Zeynep Karababa
10. Gafil Gezme Şaşkın – Ayhan Aydın & Cem Dolan
11. Medet Ya Ali – Meftuni
12. Aşıklar Zümresin- Rıza Kılıç
13. Kerbela Çölü – Mava
14. Yoruldum Yorgunum – Onur Güğercinoğlu & Uğur Küçük
15. Bize de Banaz’da Pir Sultan Derler – Abdurrahman Tarikçi & Onur Yıldız
16. Yardan Ayrılalı – Ahmet İhvani & Ahmet Aslan
17. Daha Senden Gayrı Aşık mı Yoktur – Evren Ağyüz & Volkan[/content] [/tab]


Gaziantep'te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Gaziantep'te tamamladı. 8 yaşında bağlama çalmaya başladı. Liseden sonra Gaziantep Türk Müziği Devlet Konservatuvarına giren sanatçı, konservatuvar öğrenimini okul birincisi ve yüksek şeref öğrencisi olarak bitirdi. 17 yaşından itibaren üniversite öğrenciliğinin yanı sıra Gaziantep Hacı Bektaş-ı Veli kültür derneğinde ve Gaziantep İl Kültür Müdürlüğünde bağlama eğitimi verdi.

Üniversite yıllarında Gaziantep’in Barak yöresine ait “alan araştırmaları” yaptı ve birtakım derleme çalışmalarında bulundu. Albümde yer alan “Seher İnende” bu çalışmalardan biridir. Mezun olduktan sonra müzik öğretmeni olarak çeşitli İlköğretim okullarında ve liselerde görev yaptı. Gaziantep’teki 3 yıllık eğitmenlik döneminden sonra tayinini müzikle ilgili hayallerini gerçekleştirmeyi planladığı İstanbul'a istedi ve Anadolu müziğiyle ilgili çalışmalarını yakından takip ettiği Kalan müziğin kapısını çaldı.
Türkmen Kızı adlı albümde; Kemal Sahir Gürel, Erol Mutlu, Serdar Ateşer, Ender Akay, Sunay Özgür, Aytekin Aktaş ve Soner Akalın gibi usta aranjörlerle çalıştı. Bu yönüyle Türk müziğinde bir ilk olan “Türkmen Kızı” isimli albüm, parçaların birbirinden farklı düzenlenmesi sebebiyle Anadolu Türkmen müziğinin ezgisel anlamda aslında ne kadar zengin ve her türlü müzikal alanda kendisini olduğu gibi ifade edebilecek kadar da özgür olduğunu ortaya koymuştur. Bu anlamda geleneksel müziğe sahip çıkıp, gelenekçi yaklaşıma karşı çıkma amacında olmuştur. Albüm çalışması devam ederken de birçok projede yer aldı Özlem Taner; İlk olarak Harbiye açık hava sahnesinde Kalan Müzik sanatçılarının verdiği bir konserde yer aldı. Anjelika Akbar, Mısırlı Ahmet ve Erkan Oğur’un da bulunduğu Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Çırağan Saraylarında olmak üzere 3 ayrı konser projesinde yer aldı. Aşka Sürgün, Yersiz Yurtsuz, Asi, Ezo Gelin, Kuzey Rüzgarı, Kapıları Açmak, 2 Eylül (kısa film), Beynelmilel gibi film ve dizilerin müziklerinde yer aldı.



Kalan Müzik’le yaptığı “Türkmen kızı” isimli albüm İngiltere’de en çok dinlenen albümler arasına (top10 listesine) girdi. Ünlü world müzik dergisi FolkRoots’da derginin bir muhabiriyle yaptığı 3 sayfalık bir röpörtaj yayınlandı. Ayrıca derginin dünya müziklerinden seçmeler yaparak oluşturduğu CD’de “Başına Döndüğüm”isimli parçasına yer verildi. “Türkmen Kızı” BBC radyosunda en çok dinlenen 5 albüm arasına girdi.
Yurt içinde ve yurt dışında bir çok şehirde katıldığı festivallerin yanısıra birçok yerli ve yabancı müzisyenle de ortak çalışmalar yaptı.
Anadolu’da yaşayan halkların özgün dilleriyle yaptıkları müzikleri dünyaya tanıtmak amacıyla yola çıkan,ilk etabında ‘Evliya Çelebi’nin izinden’, ikinci etapta ‘Julvern’in izinden isimli projede yer alan ”3 Kadın” ekibiyle Karadeniz ve Balkanlar’ı kapsayan toplam 15 ülkede konserler verdi.
Her yıl yapılan ve dünyanın hemen her ülkesinin etnik müziklerini tanıtmayı amaçlayan uluslararası ”WOMEX” etnik müzik fuarına, 2011 yılında dünya çapında yapılan 1000’e yakın başvuru arasından seçilerek Anadolu müziğinden örnekler seslendirdi.
Yine 2011 yılında IMC TV’de yayınlanan ‘Kadınların Dilinden’ isimli programda Feryal Öney ve Zelal Gökçe ile birlikte her hafta Anadolu’nun her dilinden farklı temalarda kadın ağzı türküler seslendirdiler.
“2013 Çin’de Türk yılı” kapsamında Devlet Opera ve Balesi ve Modern Dans Topluluğu’nun hazırladığı, klasik batı müziği, etnik müzik ve tasavvuf müziğini buluşturan değerli müzisyen, müzik grupları ve dansçılarla birlikte Pekin ve Şangay’da sahnelenen bir projede yer aldı.
2013 yılında ise TRT MÜZİK ekranlarında yayınlanan, her hafta bir kadın ozan ve bir halk müziği kadın yorumcusunun konuk olduğu ‘Kadın Aşıklar’ isimli programın sunuculuğunu yaptı.
2013’ün Mart ayında yine Kalan müzik etiketiyle İkinci albümü olan “Aşıklar Meclisi” dinleyiciyle buluştu. Arif Sağ ve Erdal Erzincan gibi ustaların yanısıra Volkan Kaplan’ın düzenlemeleriyle yer aldığı bu albümde Özlem Taner, çocukluğunda annesinden ve annesiyle birlikte bulunduğu kadın meclislerinden duyup dinlediği Nefes’lere yer verdi. Düzenlemelerin ve yorumların oldukça sade ve asıllarına uygun olmasıyla, nefeslerdeki sözsel içeriğin saflığı ve derinliği ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.

MKRdezign

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget